Zatın biri bir yazı kaleme almış. Abdülhamid ile ilgili düzenlenen bir programı eleştirmek adına… Ama ne Yazı! Sözde mizahi bir uslüple 33 yıllık bir devri karalamaya çalışmış. İlk rakı, şarap ve bira fabrikalarının Abdülhamid devrinde açıldığından başlamış ilk kerhanenin açılışının bu döneme rastladığından bahsedip Abdülhamid'in iyi bir rom içicisi olduğunu ve işi tarihçilere bırakmak! kaydıyla kaybedilen toprak büyüklüğünden dem vurmuş…
Tarihi şahsiyetler üzerinden politika yapmak beni bir tarihçi olarak çok rahatsız etmekte. Bu bilimle meşgul olanlar bilir ki tarafgirlik ve toptancılık anlayışı insanı yanlışa sürükler.birilerine küfrederek birilerini yüceltmek akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Hele ki tarihi şahsiyetleri kendi dönemlerinden alıp birbirleriyle kavga ettirmeye çalışmanın mantıklı bir izahı olamaz.
Kimsenin avukatlığını yapmaya çalışmıyorum. Ama Osmanlının varisi olarak biraz insaf sadece. Osmanlı ile cumhuriyeti çatıştırmak ne kadar saçma ise Abdülhamid ile Atatürk'ü çatıştırmak da bir o kadar yersiz. Osmanlı da 18. Yüzyılda Paris sefiri 28 Mehmed Çelebi'nin sefaretname adlı eseriyle başlayan batılılaşma 19. Yüzyılda vites yükselterek devam etmiş. Tanzimat fermanı ıslahat fermanı derken meşrutiyet ilan edilmiş. Her imparatorluk gibi Osmanlı da sonlanırken onun küllerinden yeni bir Türk devleti doğmuştur, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde… Olayları olağan seyrinde irdelemek gerek. Osmanlının son devrine damga vuran Abdülhamid i tabi ki eleştirebilirsiniz. Evhamlı politikalarından,sansürcü zihniyetinden,jurnalcilikte sınırları zorladığından donanmanın çürümeye terkedildiğinden keyfi sürgünlerinden bahsedebilirsiniz. Amma velakin eleştirirken bel altı çalışamazsınız. Bu ne vicdana sığar ne insanlığa…
Günümüzde alkol tüketenler nasıl mevcutsa Osmanlı tarihi boyunca da olmuştur. Abdülhamid devrinde bu durumun meşru zemine kaydırılmasının teşvik amaçlı veyahut tasdik amaçlı olduğu savunulamaz.
Günümüzde nasıl tek tip insan modelinden bahsedemiyorsak bünyesinde birçok gayrimüslim toplumu barındıran bir imparatorluğu nasıl tek tip değerlendirebiliriz. Toplumda vuku bulan gayri islami yaşamdan padişahı sorumlu tutmayı nasıl bir mantığa oturtabiliriz.bunları anlamakta inanın zorlanıyorum.
Cumhuriyeti kuran kadronun yetiştiği okulların Abdülhamit devrinde açıldığını biliyorsak, düyunu umumiye denen belanın bu dönemde Osmanlı ekonomisini parsellediğini biliyorsak, Siyonistlerin tüm borçlarını kapatmak kaydıyla Osmanlı'dan toprak taleplerine ‘’benim şahsi malım değil milletin malıdır’’cevabını veren bir padişahı biliyorsak, elindeki imkanlarıyla kendince doğruları yapmaya çalışan bir hükümdarı biliyorsak eleştirilerimizi yaparken elimizi vicdanımıza koyacağız…
Kurulan hamidiye alaylarıyla Ermeni meselesine aldığı önlem günümüzde koruculuk sistemiyle devam eden bir padişahtan bahsediyorum.31 mart olayı akabinde hal edilen Abdülhamid sonrası Osmanlının nasıl hızla yıkıldığını iyi okumak gerek sanırım.
Osmanlı torunu Cumhuriyet çocuğu olarak ne dedemizi ne de babamızı inkar edebiliriz. Günahıyla sevabıyla ikisine de sahip çıkmalıyız. Bu topraklarda halen hür bir şekilde yaşıyorsak onlara borçlu olduğumuzu unutmamalıyız.
Osmanlıdan gelen gücümüzle Cumhuriyetimizin temel değerlerine sahip çıkarak yükselmemizde hiçbir hudutun olmadığının şuurunda olmalıyız…
26 Eylül 2016, 14:41
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
TAHSİN - 8 yıl önce
Helal olsun ilk defa atatürk ü karalamadan böyle bir yazı okudum