Çarşamba akşamı Diriliş Ertuğrul dizi filminin yarısından sonrasını izleyebildim. Dikkatinizi çekti mi bilemiyorum. Senaristler müthiş bir algı yönetimi oluşturmuşlar. Filmdeki kişilerin ismini vererek meseleyi açarsam sanırım meramımı daha iyi bir şekilde anlatmış olacağım. Gündoğdu’nun eşi Selcan Hatun kötü karakter. Kötü karakter ve yalnız. Kötü karakter ve bildiklerinin hepsi doğru. Bildiklerinin hepsi doğru ama ispat edebilecek kanıtları yok. Bu işin bir tarafı.
Diğer tarafta Dodurga Obasının hatunu Aytolun Hatun’un, ağabeyi Gümüş Tekin ve yeğeni Goncagül Hatun ile el ele verip yaptıkları planlar. Gümüş Tekin kızı Goncagül Hatun’u Gündoğdu’ya göndererek Selcan Hatunun ne kadar şirret bir kadın olduğuna ikna etmeye çalışması. İkna içinde, bulunan kolyeyi delil olarak göstermesi. Sonucunda ölen yaşlı kadının katilinin Selcan Hatun olduğuna Gündoğdu’nun ikna edilmesi. Diğer bir sahne babasının ölümü ile deliye dönen Tuğ Tekin’e Aytolun Hatunun söyledikleri sonucu Tuğ Tekin’in ikna olması ve Selcan Hatunun çadırını basması. En trajikomik olanın ise hiç haberinin olmadığı bir konu ile ilgili kardeşi Gökçe Hatun tarafından Selcan’ın suçlanması. Sahneyi hatırlarsak, Doğan aşık olduğu Banu Çiçek’i çadırdan kaçırıyor ve bunu öğrenen Gökçe Hatun direk ablasına gelerek bunu sen mi yaptın abla diye suçluyor. Ve alın size “algı yönetimi” sonucu Selcan Hatun’un insanlar arasında suçlu kabul edilmesi.
Bu sahneler size de tanıdık geliyor mu? Bu yazıdaki asıl maksadım, ben de dahil olmak üzere hepimizin herhangi bir durumla ilgili yorum yaparken ne kadar kul hakkına girdiğimize dikkat çekmek. Yıllarca birkaç cümlede bir, ağzımızdan bir türlü düşüremediğimiz algı, algı oluşturmak, algı yönetimi ancak bu kadar ete kemiğe bürünmüş olarak zihnimdeki yerini almış oldu.
Hatırlarsanız buna benzer bir durumu Irak işgal edilmeden önce yaşamıştık. Amerikalı yetkililer her gün ve her an televizyonların karşısına çıkıyor ve Irak’ta nükleer silahlar var. Eğer durdurulmazsa veya yok edilmezse masum vatandaşlar yok edilecek diye günlerce yayın yapıyorlardı. Ortam hazırlandı ve Irak’a girildi. Binlerce, milyonlarca masum insan katledildi, işkencelerden geçirildi, insanlık dışı bir sürü olaya şahit olundu. Sonuç; yıllarca ambargo altında yiyecek ekmeği dahi zor bulan Irak’ta ne nükleer silah ve onun ekipmanlarına rastlanılmadı.
Medyanın büyük bir kısmının yaptığı da bundan başkası değildi ki. Yıllarca beyaz eşeği boyayarak siyah eşek diye yutturdular bize ve biz de yedik. Televizyonda da söyledi, kardeşim gazeteler yazdı, adamlar yalan mı söylüyor ifadeleri ile çok karşılaşmışsınızdır. Olay çok açık değil mi? Birisi size bir haber getirdiğinde bir habere, bir vicdanımıza bir de getiren kişiye bakmak çok önemli.
Algı yönetimine genellikle olumsuz anlamlar yükleniyor. Aslında bir kişi için, bir firma için, bir marka için, siyasi partiler için olumlu cümleler kurmak da olumlu anlamda bir algı yönetimidir. Vaktinde Kemal Derviş’in ekonomide şunları yapacak, ülkeyi sıkıntılarından kurtaracak şeklinde önce haberlerin yapılması, zemin oluşturulması ve ardından hiç itiraz etmeden kabul edilmesi de tamamen bir algı yönetimi sayesinde olmuştur.
ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı birimler tarafından terminolojiye kazandırılmış olan “Algı Yönetimi” kavramı içerik olarak eski bir yöntem olmakla birlikte “ikna ve inandırma faaliyetleri” olarak devam edegelmiştir. Eskiden daha basit seviyede algı yönetimi yapılırken günümüzde çok profesyonel bir şekilde algılar hazırlanıyor ve amaçlananlar bir bir gerçekleştiriliyor. Algı yönetimi günümüzün en güçlü sessiz silahı diyebiliriz.
Algı yönetiminde amaç; devletlerin bölgesel ve küresel bir güç olmak istemesi, kurumlar ve fertlerin ise itibarlarını yükseltmek, faydalarını arttırmak için hedef kitleleri ikna etmenin ve onlara kendi gözlerinden dünyaya bakmalarını sağlamanın yollarını aramaları. Bu yolların en etkilisi olarak da algıları değiştirmek ve hangi algının yerleşmesi isteniyorsa hedef kitleye o algının kazandırılma yöntemlerini uygulamaktır.
Algı yönetiminin literatürdeki tanımı ise; “Kitlelerin duygu, düşünce, amaç, mantık, istihbarat sistemleri ve liderlerini etkileyerek seçili bilgilerin yayılması veya durdurulması; bunun sonucunda hedef davranış ve düşüncelerinin hedefleyenin istekleri doğrultusunda yönlendirilmesi” diyebiliriz.
O yüzden her saniye, her dakika bunun üzerine çalışıldığını bilerek dizileri izler, haberleri değerlendirirsek daha isabetli kararlar vermiş oluruz. Bu arada;
Çok Önemli Bir Not: Son yıllarda dizi filmlerin her bir bölümü dizi filmden ziyade normal bir filme dönüştü. Özellikle süre olarak iki saatin üzerinde sürmekte. Bu noktada ülkenin yirmi milyona yakınının öğrenci olduğunu düşünürsek ne kadar bir yanlışın içinde olduğumuzu da görmemiz ve bunu da dillendirmemiz gerekir. Tam öğrencilerin ders tekrarı yapacağı, çalışacağı zaman diliminde filmler başlıyor ki her gün gerek TRT’de gerekse diğer kanallarda bağımlılık yapacak düzeyde güzel filmler var. Önerim odur ki, bu filmlerin ya süresi biraz kısaltılsın veya saat olarak daha erken saatte başlatılsın. Başta örneğini verdiğim film tarihimizle ilgili çok güzel bir film ama gece on ikiye yakın bitiyor. Hazırlık falan çocuklar 12.30’dan önce yatamıyor. İlgililere duyurulur. Bu konuda veliler olarak “RTÜK amca yarın ders var” gibi etkinliklerle bir düzenleme yapılması sağlanabilir. Selam ve dua ile…