Barış, savaştan ucuz ama daha değerlidir. Barış, ardında gözyaşı bırakmayan bir eylemdir, savaşların kandan ırmaklarına inat. Kan akıtmak için sarf edileni, gözyaşı dindirmek için harcasaydı insan, ne kanından olurdu ne de gözyaşından. Elest vaktinde vaat edilenin bedelini, yaşarken ödemeye adanan ön ödemeli kulluğun bir gereğidir barışa dâhil olmak.
Barış’la ne denli barışığız şimdi? Sayısal verilere sığmayan nice ölüm ve elemle bezeli savaşlar için tükettiğimiz nefesimizi, mesaimizi, mürekkebimizi; adı “barış” olan bir dinin uğrunda kaç kez kurban edebildik ki? “Ey İnananlar! Hep birden barışa girin…” (2/208) diye haykıran bir göksel buyruğun neresindeyiz şimdi?
Söz ile, dil ile, el ile, göz ile paramparça olmuş gönül hırkalarını, göğe yönelen avuçlarıyla yamayanlara selam olsun diyenlerin de bedelsiz gönül örücülerinin de ne çabuk kayıtlarını sildik iyilerin hatıralar geçidi arasından. Yağmurlardan sonra şiir kokan sokakları vardı şehirlerin, ipekten yollarında “önce sen” şuurunda, vakur bir dağ gibi tevazu şiarıyla yol alan sonsuzluk yolcuları yarışırdı, aşkın uçsuz bucaksız kervanlarına karışan. Emanetin emin ellerde olduğunu gösteren ‘el-Emin’ lakabına layık, baştan ayağa emniyet donanımlı her biri bir asra bedel müminleri vardı bu ‘karınca incitmez, çimen ezmez’ beldelerin.
Mahşere varışla yarışan bir uzun yolculuktur barış. İçten dışa helezonik halkalar gibi kıvrımları bedenimizi ve yeryüzünü çepeçevre kuşatan yolların zarafet adımlı yoldaşları gibidir barışın yolcuları. Bu nedenledir ki barış, bir yolculuktur ilkin içten içe sonra içten dışa doğru ahenkle ve vakur bir seyirle yol alan.
Tevhit kelimesinin sırlı ikliminde, içten bir kararlılıkla iman mucizesinin kuşatıcı gölgesinde içsel barışını gerçekleştiren insan nesli bir anlamda kendisi ile barışmanın da dinginliğini ve asude huzurunu yaşar. Bu itibarla bedenin Rab ile, ruhun Yâr ile, kulun Mevla ilk resmi sözleşmesidir iman.
İman protokolü ile içsel barış eğitimini tamamlayan selim kalp sahibi insan, iki aşamada bireysel barışını gerçekleştirmek durumundadır. Periyodik aralıklarla gerçekleşen iki Akabe Biatı ile el alıp el verirken aynı zamanda söz alıp söz vermenin emniyetini kuşanarak bireysel barışını gerçekleştirir kutlu yolcu.
Bireysel barış sertifikasını almaya hak kazanan barış yolcusu henüz yolun başındadır ve önünde aşması gereken sarp dağlar, geçmesi gereken köprüsüz ırmaklar ve göz alabildiğince ovalar, örümceğin ördüğü mağaralar vardır güvercin kanadı eşliğinde. Bu sebepledir ki sınırsız bir selam yurdu kurma adına ensar-muhacir kardeşliği gibi bir bölgesel barışa yönelmeli, hicreti ve kalbi buna ayarlı kalmalı yolcunun.
Selam yurdunu topyekûn selamet yurduna dönüştürme uğruna bir toplumsal barışla yükümlüdür yükü muhabbet olan kervanın yolcuları. Medeni bir yaşam için, gergef gergef mana örülü modern bir şehir inşa etme adına bir Medine sözleşmesine ihtiyacı vardır Âdemoğlunun. Topluca, toplumsal barışın kanatları altına bir mülteci gibi sığınma adına toplu vursun diye yürekleri esenlik ordusunun.
Barışı, barışla örtüştürmenin, buluşturmanın adıdır Hudeybiye. Konumsal bir barışa giden yolda konum belirleyen bu sulh unsuru sözleşme, Mekke’nin kapılarını açan sihirli bir anahtar hükmündedir. Konum olmadan, kurum olunamayacağının yalın bir tezahürüdür Hudeybiye, çağlar ötesinden çağımıza gülümseyen.
Şair Abdulhak Molla’nın ; “Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh ü salâh!” (Barış istersen, savaşa hazır ol!) dizesinde anlamını bulan ‘Fırat Kalkanı Harekâtı’ bölgesel barıştan çok kurumsal barışı temsil eder. Tıpkı Mekke’nin Fethi gibi barışı müesses nizam kılma yolunda bir kilometre taşıdır. Bu bağlamda Mekke’nin Fethi, barışın kurumsallaşmasının ilk adımıdır nihai barış yolunda.
Barış yolculuğunun son etabı Veda Hutbesi ile taçlanarak tamamlanır. Söz konusu bu “Veda” manifestosu, evrensel bir barışın tesis edilmesi adına son sözleridir adı barış olan dinin peygamberinin, Semavi ve İbrahimi dinlerin son elçisinin. Bir bakıma ‘barıştan geriye dönüş yok’ makamında tılsımlı bir duruştur Veda Hutbesi.
İman eyleminde Tevhit sözcüğü ile içsel barışını, Akabe Biatı ile bireysel barışa dönüştüren, ensar-muhacir kardeşliği ile bölgesel barışını, Medine Sözleşmesi ile toplumsal barışa tebdil eden, Hudeybiye Antlaşması ile konumsal barışını, Mekke’nin Fethi ile kurumsal barışa tahvil eden, bütün bunların ışığında yürüyüşünü Veda hutbesi ile evrensel barışa eriştiren gönül yolcularınadır hasretimiz, iştiyakımız şimdi.
Tükendi kelimeler, harfe hacet yok, sözsüz de artık anlar erenler…
30 Eylül 2016, 10:13
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Gözüm - 8 yıl önce
Yüreğinize sağlık değerli kardeşim.
Baz - 8 yıl önce
Dua olsun bu yürek sözü...
Gurbetci - 8 yıl önce
Tez zamanda veda hutbesiyle taclanan barıştan beslenen bir barışa ulaşırız inşAllah
Irfan Bilici - 8 yıl önce
Savaş barış içindir
baba - 8 yıl önce
Hüseyin Hocam eline kalemine sağlık.
Akif - 8 yıl önce
Süper bağlantılar var yazınızda. Yüreğinize, kaleminize sağlık
Yusuf KOÇ - 8 yıl önce
Tebrikler Hüseyin Hocam, diline kalemine sağlık
Huseyin COLAK - 8 yıl önce
Yorum, dilek, temenni ve dualarıyla katkı yapan tüm dostlara, rikkat ve alakaları için teşekkür ediyor, esenlikler diliyorum.
Tüm Yorumlar