" BİZİM SOKRAT, SOKRAT İNCESU " Yusuf DOĞDU Hocamızdan Muhteşem Bir Tarih Yazısı Daha..
İnsanların milliyetini, annesini, babasını, doğum yerini, doğum tarihini, cinsiyetini seçme şansları yoktur. Bu olgu onların kaderidir. Anadolu coğrafyasında doğan bir insan hangi ırktan, hangi inançtan olursa olsun bu ülkenin öz evladı ve saygın vatandaşıdır. Doğduğu, nimetinden yararlandığı ülkenin, elbette külfetine de katlanmalıdır. Aynı güneş ışıklarıyla aydınlanan, aynı yağmurlar altında ıslanan, aynı toprağın nimetlerinden yararlanan, meyvelerini tadan, aynı fırından ekmeğini alıp, aynı terzide elbise diktiren, yan yana tarlalarda çalışıp aynı ürünleri yetiştiren, aynı çarşıda esnaflık yapan, düğünlerde eğlenen, felaketlere üzülen, bayramlarda, kutsal günlerde birbirlerine saygılı davranan, aynı orduda birlikte askerlik yapan, sevinçleri, hüzünleri ortak olan… Kısacası aynı kültürü yaşayan insanların inançları, milliyetleri ne olursa olsun bu ülkenin değerleridir.
Bu sebepten yıllardır ülkemizde birlikte yaşayıp köylerde, kasabalarda, şehrin mahallelerinde komşuluk yaptığımız Ermeni, Rum, Arap benzeri çeşitli ırklar ve inançlara mensup insanlarımızın çoğunluğu da bu ülkeyi en az bizim gibi sevmekte ve memleketimizin zor günlerinde mallarını, canlarını feda etmekten çekinmeyen insanları unutmayıp saygıyla anmalı ve onların yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla gelecek neslimize örnek olacak hayat hikâyelerini öğretmeliyiz. Bunlardan birisi de Sokrat İNCESU’dur. Sokrat, Kayseri’nin İncesu İlçesinde bir Rum ailenin çocuğu olarak kilisenin yanında bulunan bir evde Dünya’ya gelir. Mutlu bir çocukluk hayatı yaşayan Sokrat, mahallesinde Türk, Rum arkadaşlarıyla birlikte büyür. Zamanın insanlarının birbirlerine olan saygı ve sevgisi hiçbir ailenin inancından, milliyetinden dolayı dışlanmaması onun devletine, milletine saygılı bir birey olmasında oldukça etkili olur. Türk kültürünü yaşayarak hayat biçimi haline getiren ailesi oğullarının durumundan oldukça memnundur. Zira çocukları akranlarına göre oldukça zekidir. Bu durumu fark eden zamanın yetkilileri ailesini ikna ederek Sokrat’ı İstanbul’a öğrenim görmek için göndermeye ikna ederler. Onun memleket için çok değerli bir insan olacağına inanmaktadırlar. Askeri okula kaydı yaptırılan Sokrat 1908 yılında teğmen olarak mezun olarak Osmanlı Ordusuna katılır.
Genç, zabitlik döneminde Kafkasya, Filistin ve Arabistan’ın çeşitli cephelerinde savaşarak milletine ve devletine bağlılığını gösterir. “Dünyayı yenenlerin yenildiği savaş” olarak da bilinen Çanakkale Savaşlarına da katılan Sokrat yüzbaşı rütbesiyle savaşın tüm dramatik olaylarına tanık olur. Yüzlerce arkadaşının şehit oluşuna tanık olur. Bu duruma aşırı derecede üzülmesi onu hırslandırır. Yeteneği ve cesareti ile dikkatleri çekerek ‘Rum asıllı makineli bölük kumandanı “olarak nam salar. Herkesin güven ve takdirini kazanır. Amirlerinin takdiri, emrindeki erlerinin şahsına olan sevgisini kazanır. Seddülbahir Cephesinde savaşırken yaralanır. Acilen sahra hastanesine kaldırılır. Etrafa onun öldüğü haberi yayılınca tanıyan herkes çok üzülür. Başta Kaymakam Ali Rıza Bey olmak üzere tanıdıkları başına toplanırlar. “Vah yavrum vah!.. Seni de mi kaybettik yiğit evladım, vatansever Sokrat’ım” diye üzüntüsünü dile getirir kaymakam. Ağır yaralı olan Sokrat, ancak üç gün sonra gözlerini açabilir. Tam bu sırada Çanakkale Cephesini denetlemeye gelen Enver Paşa’ya onun yaralı olduğu haberi verilir. Oldukça hüzünlenen Paşa, “Eyvah!.. Yoksa bizim Sokrat mı?” sözlerini söyledikten sonra, işini yarım bırakıp sahra hastanesine çok sevdiği yüzbaşısını ziyarete gider. Bizzat durumunu gözleriyle görerek sağlığına kavuşacağı umuduyla geçmiş olsun dileklerinde bulunur. Kısa süre sonra sağlığına kavuşan Yüzbaşı Sokrat birliğine döner.
Çanakkale Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasıyla gazilik unvanını alarak onurlanır. Maksadı uzun süre Türk ordusunda görevine devam etmektir. Ne yazık ki 1923 yılında yürürlüğe giren ‘Mübadele Kanunu’ onu derinden yaralar. Bu kanuna göre, Türkiye’de yaşamakta olan Rum Ortodokslar ile Yunanistan’da yaşamakta olan Müslümanların karşılıklı göç şeklinde değişimleri öngörülmektedir. Çok sevdiği ülkesinden ayrılmak istemeyen Sokrat bu duruma Rum asıllı vatandaşlarımızın yaşamakta olduğu Bozcaada’ya göç etmekle çözüm bulur. Hiçbir zaman Yunanistan’a gidip yerleşmeyi aklından geçirmez. Kendisine çok zor gelse de İncesu İlçesi’nde yaşamakta olduğu anılarıyla vedalaşarak, hüzünlü şekilde memleketinden ayrılmak zorunda kalır. Akrabalarının tüm ısrarlarına aldırış etmeksizin ülkesinden ayrılmaz. Türkiye’de kalmayı tercih eder. Yeni yerleşim yer olan Bozcaada’da manifaturacılık yaparak hayatını idame ettirmeye çalışır. Artı adanın çok sayılan, sevilen bir esnafı haline gelmiştir. Cana yakınlığı, dürüstlüğü ve vatanseverliği sayesinde çevre edinmesi pek zor olmamıştır.
Artık ada sakinleri onu ‘ Manifaturacı Sokrat’ olarak bilmekte ve o şekilde hitap etmektedirler. 1934 yılında çıkarılan soyadı kanunuyla ‘İNCESU’ soyadını alarak memleketine, çocukluğuna olan özlemini gidermiş olur. “Yüzbaşı Sokrat Resmi bayram günlerinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, ve Bozcaada’nın kurtuluş günü olan 20 Eylül etkinliklerinde protokolde yer alıyordu. Bu bayram günlerinde sandıktan çıkartarak, ütülediği yüzbaşı üniforması ile protokolde yer alıyordu.Bu üniformayı ise sadece resmi günlerde giyiyordu. Eşiyle birlikte mütevazı hayatlarını sürdürdüler. Çanakkale Savaşı’ndan sonra evlenen Sokrat’ın çocuğu olmaz. Bir süre sonra eşi de vefat edince yalnız kalır. Çok küçük yaşlarda evlat edindiği Kallopi isimli kızıyla birlikte baba, kız hayatlarına devam ederler.
Sokratın ölümünden sonra Kallopi Bozcaada’dan ayrıldı ve selanik’e yerleşti. Kallopi soyadını değiştirmedi Yüzbaşı Sokrat’ın soy ismi olan İNCESU soyadını aldı ve kendisine sahip çıkan o kişiye saygısının gereği olarak değiştirmedi.”(1) 1964 yılında hatıralarını ‘1. Dünya Savaşı’nda Çanakkale-Arıburnu Hatıralarım’ isimli bir kitapla yayınlar.Kitabının giriş bölümünde”Kafkasya’da, Filistin’de, Arabistan çöllerinde ve nihayet (Dünya’yı yenenlerin yenildiği yer) olarak tarihe geçmiş bulunan Çanakkale’deki harplere iştirak etmiş, değerli silah arkadaşlarımla sevinçli ve elemli günler yaşamış bir türk zabiti olarak hatıralarımı bu minik eserimde toplayıp nazarlarınıza arzetmeyi zevkli bir vazife telakki etmekteyim” demektedir.
Kitabın sonunda ise “Dünya’nın her türlü modern silahına, malzemesine, bol mühimmatına, koca dev armadasına ve yeni icat tayyaresine karşı elindeki tek tüfekle, keskin süngüsü ile ve göğsündeki büyük imanı ile arslanlar gibi çarpıştı.Düveli muazzama diye anılan ve dünyaya nam salan İngiliz ve Fransız ordularına öyle bir ders verdiler ki asırlar boyunca bunu asla unutmayacaklar ve TÜRK askerinin cengaverliğini, civan mertliğini ve memleket severliğini daima takdir ve hayranlıkla anacaklardır” Aynı adada vefat eden Sokrat’ın cenazesi dini vecibelerden sonra Bozcaada’ya defnedilir. . Yemen Gazisi Nusret, 93 Savaşı Gazisi Topal Mustafa, Çanakkale Gazisi Çolak Salih gibi bizden birisi olan Sokrat İncesu’nun da ebediyete intikal eden şehitlerimiz, gazilerimizle birlikte unutulmaması, tanıtılması ve anılması gereğini hatırlatıyor, hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz…
ve vasiyet niteliğindeki şu sözlerine uyarak”Çanakkale, Gelibolu, Kanlısırt, Arıburnu, Kirte, Seddülbahir, ve Birinci dünya Savaşına sahne olan Çanakkale harp sahalarını gezmek ve Binlerce isimsiz vatan şehidinin yattığı bu mübarek ve mukaddes toprakları ziyaret ederek ruhlarına bir Fatiha okumak her Türk’ün bir vecibesi ve yurt vazifesi olmalıdır. Bu harp sahalarını ziyarette bulunan her yurttaşın Hacca gitmiş kadar sevap işliyeceğine imanım vardır” (2) Şehitlerimize olan saygımızı bu harp sahalarını gezerek aziz şehitlerimizin ruhuna bir Fatiha okuyarak ve Sokrat İNCESU’nun Bozcaada’da bulunan kabrini ziyaret etmekle başlayabiliriz…
Yusuf DOĞDU Kaynaklar: (1) Ali KAYA (Bir ADA Hikayesi DENİZLER DELİSİ) (2)Sokrat İNCESU Birinci Dünya savaşı’nda ÇANAKKALE-ARIBURNU Hatıralarım…