Sevgili dostlar 24 yıllık öğrenci (5 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul, 3 yıl lise, 4 yıl lisans, 3 yıl yüksek lisans ve 8 yıl doktora) ve ilkokulda sınıf öğretmenliği (Birleştirilmiş sınıflar dahil) ortaokul, lise öğretmenliği, öğretim görevliliği, öğretim üyeliği olmak üzere de 22 yıllık eğitimci olarak (17 bin civarında öğretmenin öğretmeni olarak) hükümetin de başarısız olduğunu itiraf ettiği "Eğitim Sistemimiz" ile ilgili, bilgi, tecrübe ve önerilerimi birkaç bölümde sizlerle paylaşacağım.
Eğitim ve öğretim bir medeniyeti yüceltir de, yıkar da. 25-30 yıl sonra ürünleri alınacak olan uzun vadeli ve çok çetrefilli bir yatırımdır.
Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa bütçeden en yüksek payı almaya başlayan Milli Eğitim hala neden başarısız? Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Bunlara değinmeye çalışacağım.
Dostlar sizleri fazla sıkmadan, kısa kısa eğitim sistemimiz ve hedeflerimiz ile ilgili bilgiler vermeye çalışacağımı söylemiştim. Önce mevcut sistemle ile ilgili tespitler yapacak sonra çözüm önerilerim olacak.
İnsan eğitimi en zor işlerden biridir. Oldukça uzun vadeli bir yatırımdır. Ürünleri uzun sürede ortaya çıkar ve hatalı eğitim, hatalı mamül bir milletin en az 50-60 yılını heba eder. FETÖ olayının başka bir boyutu da bu. Bu kandırılmış insanların tamamına yakını (Asker, polis, akademisyen, öğretmen, doktor vs) ülkemizin en zeki, en seçkin kişilerinden oluşuyor ve bu ülkenin kıt imkanları ile yetişmiştir ve bir nesil heba olmuştur. Tabi onların ülkemize verdikleri zararlar ve heba ettikleri cabası...
O zaman eğitim, akademik başarının yanında, devletini milletini seven, sorgulayan, bir yerlere körü körüne bağlanmayan, milli ve manevi değerleri her şeyden üstün tutan bireyler yetiştirmeli. Yoksa bir yarbayın bir sivilden, bir profesörün bir ilkokul mezunu meczuptan emir alması akıl karı bir iş değil. Neyse başlayalım..
Günümüz eğitim sisteminde 6 yaşındaki çocuk ikili eğitimde sabahçı ise sabah 6.30’da daha güneş doğmadan yatağından kaldırılıp (Ki maalesef sabah namazına kaldırmaya kıyamadığımız çocuğumuzu) sabahın karanlığında kapının önüne servise binsin diye dikiyoruz. Çocuk daha tam uyanamadan okul yoluna düşüyor.
Okulda teneffüsler 10 dakika, sadece bir teneffüs 15 dakika. Çocuk 5 dakikada dışarı çıkacak, tuvalete gidecek veya başka bir ihtiyacını giderecek tekrar derse girecek. Adeta doldur boşalt sistemi. Yetişkinlerin yaptıkları toplantılarda bile en az 20 dakika ara verilir ve asla o sürede toplanılmaz.
Eğer ikinci öğretim ise özellikle kışın yatsı ezanı 18.30’da okunuyor ama çocuk okuldan 19.00’da çıkıyor eve gelişi şehrin büyüklüğüne göre değişerek 20.00’yi buluyor.
Ders müfredatları ise tamamen ezbere dayalı (Kısmen iyileştirme çalışmaları yapıldı. “Öğrenci merkezli” uygulama ile ama asla yeterli değil.) Sınav manyağı bir nesil yetiştiriyoruz.
Çocuklarımız okulları sevmiyor. Mecbur olduğu için okula devam ediyor çoğu. Halbuki çocuklarımız okullarını sevmeli, seve seve, koşarak okullara gitmeliler. Yeni şeyler öğrenmeli, öğrendiklerini özümsemeli, üzerine yorumlar yapmalı.
Teneffüsler uzun olmalı (Bakanlık tekli eğitime geçerek erken okula gitme, okuldan geç saatlerde çıkma ve kısa teneffüslerin önüne geçmeyi hedefliyor), çocuk olmanın getirdiği “oyun oynama duygusunu” da törpülemeli. Yani çocukluğunu yaşamalı. Mümkün olduğunca az sınav yapılmalı. Öyle bir nesil geliyor ki, ilkokuldan doçentliğe kadar heyecandan veya endişeden “tırnak yiyen, ayaklarını titreterek yere vuran, özgüveni olmayan, mutsuz” bir nesil. Her şey, her aşama sınav.Yemek yeme fırsatı bile bulamayan TEST ile TOST arasında sıkışmış bir nesil..
Ortaokula gelince normal ders sınavlarının dışında teog sınavları başlıyor. Gerçek hayattan kopmuş, küvez içinde eğitim. Dışarıda hayat farklı, okulun içinde farklı. Bu arada zorunlu eğitim sebebiyle ilkokuldan sonra “hafızlık” yapmak isteyenlere ise fırsat yok. (Devam edecek)