Kendi kendine ettiğin âdem,
Bir yere gelse edemez âlem.
Adlî
Nedir hiçbir yere yakışmayan kelime?
Elbette “şiddet”…
Varlığın, nesnenin, kelimelerin, eşyanın tabiatı gereği ne suçu, ne günahı olabilir ki? Varsa bir kabahat, suç, günah; kelimelerin, eşyanın, varlığın değil, bizâtihi insanındır.
Şiddetin de öyle…
Şiddet kelimesi de menfî- olumsuz- yıkıcı- duygu ve düşüncelerin eyleme dönüştüğü eşiği ifade ettiğinden, kelimenin karşıladığı fiil şöyle dursun kendisini işitmek hele ki kutsal bir hüviyet arz eden aile ile yan yana zikretmek dahi insanın içine acı veren bir ürperti düşürüyor.
Ve bizler, şiddetin varlığından ne kadar da utansak, ne kadar da üzülsek hayatımızın gerçekleri ile yüzleşmeli ve fesadın kable’l vuku def’i, ba’de’l vuku ref’inden esheldir inancı ile hareket etmeliyiz. Öyle ki bu gerçekle yüzleşmeli, şiddeti önleyici ve kontrol altında tutucu tedbirler almalıyız. Önleyici ve kontrol altında tutucu tedbirler için de suyun bulandığı yere, gözüne yani “aile” ye gitmeliyiz. Kurt, ağacın köküne girdiyse, yaprağına uygulanacak tedavinin kime ne hayrı olur ki? Tedaviye kökten başlayalım ki kat’i bir muvaffakiyet elde edelim biiznillah.
“Coğrafya, insanın kaderidir.” der İbn-i Haldun. Hey hat! Hakikat!
Ne var ki İsra Sûresi 13. Âyet- i Kerime’de de “Biz, insanların kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” Buyurulur. Coğrafyamız, hassaten çağımız, mücadele etmemizi gerektiriyorsa o halde mücadele edecek güç de bizim damarlarımızda ziyadesiyle mevcuttur. O halde miskin miskin durmak insana yakışan bir hal değildir. Evvel vakit aile mesuliyetini tesirli bir dil ve üslupla gönüllere nakş etmelidir.
Fi’l-hakîka şiddet; sertliktir, katılıktır, dallı budaklı – sebep/süreç ve sonuç özelliklerine sahip bir davranış bozukluğudur ve şiddeti uygulayan insanlar da bir vakitler çocuk olmuştur. Doğuştan vuran, kıran, küfreden, yaralayan hatta öldüren canlılar değillerdir. Ne yazık ki ipler bir yerde ya zayıflamış ya da kopmuştur ve eşref-i mahlûkat olan kimi insan fıtratından uzaklaşmış ve insanlığını yitirmeye başlamıştır.
İnsanlığını yitirmeye başlayan, şiddet uygulayan insanların; ruhî hastalıklar, mâneviyat eksikliği, terbiye eksikliği/yetersizliği olmak üzere üç mühim özelliği vardır.
Peki, aile hayatında şiddet uygulayan bir insan varsa;
Söz konusu özelliklere sahip insanların şiddetini tetikleyen/ etkileyen, mayalandıran sebepleri de gözden kaçırtmamak icap eder;
*Şiddeti alışkanlık haline getirmek
*Madde bağımlılığı
*Maddî sıkıntılar
*Aldatma/ aldatılma
*Zorla evlendirilme
*Saygı- sevgi eksikliği/ yokluğu/ ilgisizlik
*Verimli ve sağlıklı iletişim kuramamak
*Kıskançlık/ yüksek kaygı (Kaybetme/ terk edilme korkusu ile ezmek- baskı altına almak)
*Sosyo-ekonomik uyumsuzluk/ kültür farklılığı
*Aile fertlerinin birbirine zaman ayırmaması/ özel hayat ile iş hayatını birbirine karıştırmak
*Sabırsızlık- vefâsızlık- samimiyetsizlik- inatçılık/ «ben» merkezci olmak
Uygulanan şiddet çeşitleri ve tarzları;
Fizîkî Şiddet (darp etmek – dövmek - her hangi bir cisimle yaralamak) Birinci amaç fizikî acı vermektir.
Psikolojik şiddet (yakıcı- delici- kesici her hangi bir cisimle korkutmak ailesi, fizikî özellikleri, kültür düzeyi, konuşması, giyim- kuşam alışkanlığı vs… aşağılamak- küçümsemek- dalga geçmek- tanıdık ya da tanımadık kadın ve erkekleri kendilerinden daha üstün ve olumlu örnek olarak göstermek – zorla cinsel birliktelik- uyutmamak- uykusundan aniden uyandırmak- uyurken fizikî baskı uygulamak…)
Birinci amaç psikolojik acı vermek, eziyet etmektir.
Fikrî şiddet
( farklı etnik kökenden- siyasî görüş ayrılığı - farklı din / mezhep / inanç / disiplininden kadın ve erkeğin evliliklerinde köken farklılığının olumsuz bir özellik gibi öne sürülmesi ve anlaşmazlık sebebi olması…)
Şiddet çeşitleri birbirinden bağımsız değildir ve ne yazık ki birbirini çoğaltan, tetikleyen bir yapı gösterir.
Aile içinde şiddeti engellemek ve geleceğimizin teminatı evlatlarımızı bu menfî hallerden uzak tutmak için neler yapmalıyız?
Önleyici Tedbirler
- Adım:
Karşımıza çıkan ilk kişi ile evlenmemeliyiz.
Her insan kıymetlidir ve mutlaka pek çok iyi ve güzel özellikleri vardır; fakat evlenmeyi düşündüğümüz kişinin bize uygun olup olmadığını teferruatlı bir şekilde tetkik etmemiz ilk şarttır.
- Adım:
Evlendiğimiz kişi vazifelerini / rollerini yerine getirmeyen ve söz konusu vazifeleri birbirine karıştıran bir kişi ise bilhassa yukarıda sözünü ettiğimiz davranış bozukluklarını yaşıyorsa iletişimin ilk şartını yerine getirmeliyiz;
“Verimli iletişimin ilk kuralı samimiyetle açık - net- anlaşılır ve kararlı bir dil ve üslup ile duygu ve düşüncelerimizi aktarmaktır!”
İlk iki adımda tökezlediysek 3. Adımı sağlam atmaya gayret etmeliyiz;
- Adım:
Ârâfta kalmadan, açık yüreklilikle ya davranış bozukluğunu düzeltebilmek için mücadele edeceğiz / emek vermeye niyetli ve hazırlıklı olacağız ki bu çok meşakkatli ve iletişimin tüm gereklerini hakkı ile yerine getirmeyi gerektiren bir tercihtir ya da yol ağzında yolları ayıracağız.
Şiddete Sebep Olan Duygu- Düşünce Ve Halleri Kontrol Altında Tutucu Tedbirler
Her insan, kendi başına ayrı bir dünyadır. Genel geçer kurallar, sıkıntılar ve çözümler olmakla beraber münferit tedbirler alınmalıdır;
- Verimli iletişimin tüm kurallarını iyi bilmeli ve uygulamalıyız.
- Şiddet uygulayan kişi her kimse eğer ( anne- baba - çocuk (lar) karı – koca - diğer aile üyeleri…) o kişiyi çok iyi gözlemlemeli ve ne zaman, nerede, nasıl, niçin şiddet uyguluyor tahlil etmeliyiz.
- “Kavganın, kederin, üzüntünün, şiddetin… sebebi nedir?” Sorusunun tam ve doğru cevabını mutlaka bulmalıyız.
- Şiddet uygulayan kişi ya da kişileri ihyâ ve inşâ edici tedbirler uygulanırken şiddet eğilimi gösterdiği hallerden kesinlikle sakınmalıyız.
- Uzmanlardan ve resmî kurumlardan destek almalıyız.
Unutmamalıyız ki evlilik/ aile hayatı bizim için yeni bir sayfadır. O sayfaları nasıl dolduracağımıza, nasıl bir yaşam süreceğimize biz karar veririz.
Fizik boşluk kabul etmez ve hisler ihmale gelmez! İnsan, duygusal açlığını giderebilmek için mutlaka bir çözüm üretir. İlgisizlik, gönül bağının zayıflamasına hatta yok olmasına sebep olur. Aile hayatımız, bir uçurumun ağzına gelmeden tedbir alınmalıdır vesselâm…
Zehra YÜCEL