“Ya ol gel, ya öl gel” nidasını duyamadan toprağın, sabahı akşama ekleyerek geçiyor ömür. Kendimi koyuyorum ayağımın altına yine de yetişemiyorum, kendime. Oysa, bazı şeylerden çokça var eğnimde; iki yanım, iki elim, iki kolum, iki gözüm, iki ayağım, iki kulağım… Keşke, gündelik telaşlarla harcadığım ikilerin birini olsun kendime ayırabilsem…Gel gör ki iki elim birden işte, iki elim çayda, çorbada. İki gözüm dalda, budakta, televizyonda, telefonda…
Galiba çok olanlar yüzünden bir olanların haklarını unutuyorum, ihmal ediyorum. Mesela dilimin söz hakkı, şiir okuma hakkı, şarkı/türkü söyleme hakkı, sohbet hakkı, susma hakkı, kelam-ı kibar hakkı, dua hakkı, şükür hakkı…Ya birlerin bir/incisi kalbim; sevme hakkı, gönül olma hakkı, gönüllere dokunma hakkı, hüzün hakkı, zikir hakkı. Âh ah kalbim, seni vatan edemedim eynime, sevgi senin bereketin olmalıydı, bereketsiz bırakmadım umarım seni. Öpülmüş muska gibi başımın üstünde olmalıydın, dalgaların d’izinde boy vermeliydin hasretin en derin yerine. Balkonları çiçeksiz evler gibisin çoğu zaman, hep aynı yerden kırılman bu yüzden olmalı. Ya sen biricik yüzüm; aynalara baktığım kadar bakamadım sana ki zaten bakacak “nur” yüzüm de yok, sana. “Fe velli vecheke şatral mescidil haram” deyip bir tebessüm etsen dağılacak içimdeki sisler, ısınacak evren. Seni aşikar edemedim kendime. Kalbimle olan randevularına geç bıraktım seni, hep. Ve ey burnum, en son ne zaman sızladı, direğin…
Eynimde iki olanlar da bağışlasın beni. Af diliyorum iki gözüm; sizi yağmurlara çıkarıp ıslatamadım, yıldızlara baktıramadım. Gördüğünüz güzelliklerden hakkınızı veremedim bir türlü, kuşların nereye uçtuğunu gösteremedim. Can kulaklarım, size dinlettiğim türkülerin, şarkıların hepsi dünya makamında. Bağışlayın beni ellerim, merhem edemedim parmak uçlarınızı, oysa sizi bekliyordu bazı yaralar. Bağışlayın beni kollarım, dosya taşımaktan dost taşımaya, can kucaklamaya zaman bırakmadım, size. Bağışlayın beni iki omzum, dünya yükünden kurtaramadım sizi. Bağışlayın beni ayaklarım, yolları tenha bıraktım, “yoluma çık” diyenleri duyuramadım size. Ah iki yanım; sağ yanım sol yanım selam’ı yalnız bıraktım, kim bilir kaç vakit…
Kendimi arıyorum, hep meşgul çalıyor! Bulamıyorum, kendime ağlıyorum. Kırk kere ağlasam kırkı çıkar mı hüznün? Sağ omuz meleğim, sana ihtiyacım var, keşke hiç durmadan sana yazdırabilsem kendimi…