Cumhurbaşkanının Doçentlik Sözlü Sınavı ile ilgili verdiği talimatın üzerinden 2 ayı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hala Doçentlik Sözlü Sınavları yapılmaya devam ediliyor.
Yine jüriler eski usulde kuruluyor hatta ve hatta ideolojik networklar sürece müdahil oluyor. Yine sınav nesnel değil ve neyi ölçtüğü belli değil. Güzel sanatlar, spor bilimleri, eczacılık, mimarlık gibi bazı bilim alanlarında Beyaz Kanlı Akademisyenlerce oluşturulmuş hegemonya alanları hala faal.
Hatta FETÖ Terör Örgütü ile bağı nedeni ile haklarında iddianame düzenlenmiş, ihraç edilmiş akademisyenlerden sözlü sınavlarda görevlendirmeler yapılabiliyor ve onların oyları ile bilim insanlarının akademik unvanları gasbediliyor. Kaldı ki FETÖ Operasyonları da devam ediyor, Juride görevlendirilen akademisyenler arasında kripto FETÖ’cülerin bulunma olasılığı yüksek. Bugün jüride görevlendirilip Doçentlik gibi fevkalede önemli bir akademik unvanın verilmesinde etkili olan bir jüri üyesinin yarın FETÖ bağı tesbit edilerek ihracı mümkün Ve biliyoruz ki böyle onlarca örnek var. Bunun denetimi, oluşacak mağduriyetin giderilmesi de mümkün değil.
Sonuç olarak; Doçentlik Sözlü Sınavı Jurilerin ideolojik formatı, sınavın subjektifliği, sonuçların denetlemezliği ve sınav ile neyin ölçüldüğünün ifade edilememesi nedenlerinden bir tanesi bile bu sınavı sınav olmaktan çıkararak bir eleme/ihsan mekanizmasına dönüştürmek için yeterli iken Cumhurbaşkanının açık talimatına, 2 yıldır sendikamızın çağrılarına ve akademik kamuoyunun konsensüsüne rağmen devam ettirilmesi manidardı. Akademisyenin bilimsel özerkliğini, bilim insanı kişiliğini parçalamanın bir aracı olarak kullanılan bu sınav KALDIRILMALIDIR...