Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” romanını okumayan kalmamıştır dersem abartı olur ama duymayan kalmamıştır. Bu romanda Aytmatov; Sovyet Rusya rejiminin acımasız faaliyetlerini anlatmaktadır. Eserde “İnsanları mankurt olmaktan kurtaralım.” mesajı verilmektedir. Mankurt, burada geçmişini ve geleneklerini unutanlar için kullanılmıştır. Rusya rejimi sırasında dinini, dilini, ailesini unutan bir nesli gözler önüne sermektedir.
Romanda bir hikâyeden bahsedilmektedir. “Eskiden bu topraklara Juan Juanlar denilen çok vahşi ve gaddar bir millet sahip olmuştur. Bunlar ele geçirdikleri esirlere çok büyük bir işkence yapmaktadır. Ele geçirdikleri esirlerin saçlarını keserek üzerine deve derisi yapıştırırlarmış. Esirlerin saçları uzadıkça deriden dolayı beyne doğru yönelir. Bu hâlde olanların büyük kısmı beyni delinecek şekilde acılar çekerek ölür. Kalanları ise beyni tamamiyle saçla dolduğundan tüm geçmişini unutur. Bir hayvan gibi sadece yer, içer ve sahibinin emirlerini yerine getirirmiş. Bu tip insanlara “mankurt” denilmekteymiş. Buralarda Nayman Ana isimli bir kadının çocuğu bir savaş sonrasında bir daha bulunamamış. Nayman Ana, oğlunun ölüsü olmadığı için ondan umudunu hiç kesmemiş.
Bir gün, civardan bazı kişiler oğluna benzer birinin güneşin altında koyun güttüğünü söylemiş. Adamlar kafasındaki deve derisini görünce onun mankurt olduğunu anlamışlar. Acılı ana, oğluna kavuşmak için hemen yola koyulmuş. Oğlunu görünce ona sarılmış. Fakat oğlan ona boş gözlerle bakmış ve onu tanımadığını söylemiş. Kadın ne kadar dil dökse de çocuk boş gözlerle bakmaya devam etmiş. Sahibi olan Juan Ju-an gelmiş ve esirine bir silah vererek annesini öldürmesini istemiş. Çocuk, bir mankurt olduğundan hiç düşünmeden annesine ateş etmiş, kadın oracıkta ölmüş.”
Eserde; Sabitcan diye bir şahsiyetten söz edilir. Küçük yaşlardan itibaren Sovyet yatılı okullarında okumuş, değerlere inanmayan, menfaatperest, acımasız, “mankurt” bir kişidir. Kendisini devletin üst düzey yöneticilerinden biri gibi gösteren, hayırsız bir evlattır.
Amacım bu eseri tanıtmaktan daha öte, bir yıl önce yaşadığımız ve hafızalarımızdan silinmeyecek olan 15 Temmuz’a birde bu yönü ile bakmak. Evet, 15 Temmuz bir günde oldu ama o gün bir asra bedeldi. Vatan hainliği için mankurtlaştırılan 40 yılın bir günde iflasına hep birlikte şahit olduğumuz bir gündü.
Birileri ne kadar hafife almaya ve sulandırmaya kalkarsa kalksın asra bedel bir gün yaşadık. Daha önce “Kaldırım Taşı İle Helikopter Düşürmek” başlığı ile o geceyi anlatmıştım. Tekrar aynı şeylerden söz etmeyeceğim ama bin yıllık Türk tarihinin ender zamanlarından biri olan 15 Temmuzu da unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı da belirtmeden geçemeyeceğim.
Kamyonun sürücü koltuğunda oturan Şerife Boz ablamızı nasıl unutabiliriz. Alın size bir Nene Hatun. Kamyonun üzerinde onlarca genci darbeye karşı taşıyor. Kazan’da öğretmen Derya Ovacıklı bacağını kaybetmiş ama inancından hiçbir şey kaybetmemiş. Bin tane bacağım feda olsun, diyor. Komutanının emrine anında karşılık veren, darbenin seyrini değiştiren ve sayısız kurşunla şehit olan Ömer Halisdemir bir milli kahramandır.
Böyle bir millet daha var mı lütfen gösterin; tankın önüne yatan, egzozuna atlet tıkayan ve silahsız bir şekilde üzerine çıkıp teslim alan. Tek başına emin adımlarla bir sürü haine doğru dimdik bir şekilde yürüyen kız kardeşimizin kararlılığını nasıl unuturuz. Elbette Sezai Karakoç üstadın deyimi ile; biz unutsak tarih asla unutmaz.
29 Mayıs İstanbul’un Fethi’nden dolayı önemlidir. 19 Mayıs önemlidir. 23 Nisan önemlidir. 30 Ağustos önemlidir ve elbette 15 Temmuz’da önemlidir. Birileri ne derse desin. Yanımızda Irak’ta yaşananların şahidiyiz o yüzden önemlidir. Yanımızda Suriye’de yaşananlar ortadadır o yüzden önemlidir. Biz Iraklı ve Suriyeli kardeşlerimize sahip çıktık ancak bizim sığınacak bir limanımız yok. Cennet gibi bir ülkemiz var ve bize düşen bu ülkeye el birliği ile korumak. Bu günden sonra olan oldu diyemeyiz acilen yaraları sarıp yolumuza devam etmeliyiz. Bundan sonra yapacaklarımıza odaklanmalıyız.
Gün oldu asra bedel oldu. Selam ve dua ile…