AB Bakanı Ömer Çelik, "vize yoksa bire bir de yok"

Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik, yaptığı açıklamada, vize serbest olmazsa Türkiye "bire bir anlaşması"nı uygulamayacağını ifade etti.

AB Bakanı Ömer Çelik, "vize yoksa bire bir de yok"
24 Haziran 2016 Cuma 10:02

Avrupa Birliği (AB) Bakanı Ömer Çelik, İtalyan muhataplarıyla temaslar için bulunduğu Roma'da gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakan Çelik yaptığı açıklamada, "Mevlüt Bey ile birlikte Timmermans ile görüşmemizde bir noktaya varacağız. Başbakan'ımıza ve Cumhurbaşkanı'mıza arz edeceğiz. Vize serbest olmazsa Türkiye "bire bir anlaşması"nı uygulamayacak" dedi.

AB'nin merkezinde yer aldığı göçmen meselesi gibi pek çok konu, en çok Türkiye ve İtalya'yı ilgilendiriyor. AB Bakanı Ömer Çelik, önemli temaslar için bulunduğu İtalya'da gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

AB ile nasıl bir planlama yaptınız?

Önce Brüksel'e gittik. Terör yasası ve kişisel verileri koruma kanunuyla ilgili ilerleme sağlanması gerektiğini söylediler. 27 Mayıs'ta Mevlüt Bey ile (Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu) Antalya'da görüştük ve şöyle bir karara vardık: "Sizin teknik heyetiniz gelsin; bizim Adalet, AB ve Dışişleri bakanlıklarıyla görüşsün." Bu görüşmeler yapıldı. Biz 3 bakan, sunulanları değerlendirdik.

Komisyon Başkanı Timmermans ile tekrar bir araya geleceğiz, nasıl bir ilerleme sağlayabiliriz bakacağız. Bizim yaptığımız düzenlemeler aslında çok daha koruyucu. Ama yazımla ilgili bazı hususlar olabilir, onlar tartışılır. Terör yasasıyla ilgili de bu şekilde ilerleme kaydedilebilir. "Terörle mücadele kapasitemizin azalması söz konusu olamaz, buna imza atamayız" diye, net söylüyoruz. Onlarsa önerdikleri bazı şeylerin terörle mücadele kapasitemizi azaltmadığını söylüyorlar. Şöyle bir yol haritası çizeceğiz: Mevlüt Bey ile birlikte Timmermans ile görüşmemizde bir noktaya varacağız. Başbakan'ımıza ve Cumhurbaşkanı'mıza arz edeceğiz. Sonra ilerlemeye bakacağız. Vize serbest olmazsa Türkiye "bire bir anlaşması"nı uygulamayacak.

Tüm bu görüşme trafiğinin kapsamı vize serbestisi ve "bire bir anlaşması" mı?

Tabii. Ama şöyle bir şey var; vize serbestisi ile "bire bir anlaşması"nı birbirine biz bağlamadık. Diyorlar ki: "Göçmen krizini kullanıyorsunuz." Bu tamamen AB'nin gündeme getirdiği bir şey. "Göç krizi, işbirliğini yeniden ele almak için bir fırsat oldu" denilerek bunlar birbirine bağlandı. "Bire bir" mekanizması, gönüllü yerleştirme, 3 milyar Euro ve vize serbestlisi meselesi, siyaseten artık birbirine bağlı. Ama sanki göçmen meselesinden sonra vize serbestisi ya da göçmen meselesinden sonra fasıl açılması gündeme gelmiş gibi bir şey bilgi hatası. Vizenin zaten gerçekleşmesi gerekir, kazanılmış hak. Göçmen jesti değil. Onlar bunu söyleyerek, Türkiye ile AB'nin ilişkisini sadece göçmen meselesi ve "bire bir anlaşması" ile sınırlı tutmaya çalışıyorlar. Türkiye toplama kampı, insan deposu değildir. Göçmen meselesinin ötesinde büyük resme bakmak lazım. Kimin kime ihtiyacı var? AB bizim milli çıkarlarımız açısından temel bir politika, bir devlet politikası... Burada tereddüt yok. AB'nin de Türkiye'ye ne kadar ihtiyacı olduğu göçmen krizinde Türkiye'nin ürettiği kapasiteyle görüldü. Akdeniz'de başka ülkelerle de işbirliği yapmak istiyorlar. Ama işbirliği anlaşmasını iyi yazmak yetmiyor, onu uygulayacak kapasite lazım.

Türkiye 72 maddenin tamamını yerine getirse de getirmese de zaten Ekim 2016'da vizelerin kaldırılması söz konusu değil miydi?

Hayır, bu 72 madde hep vardı da mesele şu: "Kaldırıldı kaldırılmadı, karşılandı karşılanmadı" meselesinde standart ne? Örneğin elimizde "Bu bir terör tanımıdır ve tüm AB ülkeleri için geçerlidir" diye bir mekanizma yok. Biz esasında bu kriterlerin karşılandığını düşünüyoruz.

AB hangi kaygıları ifade ediyor?

Mesela terör örgütü olmadığı halde terör örgütü adına faaliyet yapanlara verilen cezalar, terör örgütü üyesi gibi... Teknik mesele dediğim bu. Birçok reform yaptık insan haklarıyla ilgili. Yine kaygı varsa, bütün bu mekanizmanın özünü oluşturan teknik mekanizma, 23 ve 24'üncü fasıllar. Açalım bunları, konuşalım.

Türkiye'nin terörle mücadelesinde Avrupa'da algı ne durumda?

HDP'nin kullandığı şu: Birincisi, Türkiye'deki terörle mücadeleyi, literatürü saptırarak "iç savaş" ya da "çatışan taraflar" şeklinde anlatıyorlar. Burada meşru devlet gücünün terörle mücadelesi var. İkincisi, "Barış süreci" diyorlar. Barış devletler arasında olur. Biz ona niye "Çözüm süreci" dedik vakti zamanında? Bir demokratik mekanizma devreye sokuluyor. Üçüncüsü, PKK'ya tavır hemen "Kürtlere yapıldı" diye gösteriliyor. Bu, manipülasyon. Kürtlerle herhangi bir derdimiz olsa çözüm sürecini gerçekleştirmezdik ya da Kürt etnisitesine karşı bir şey olsa ilişkilerimizin en iyi olduğu yerlerden biri Kuzey Irak Kürt Yönetimi olmaz. Dikkat edin, Kürtler adına hareket ettiğini söyleyen PKK, oradaki KDP yönetimini istikrarsızlaştırmak için faaliyette bulunuyor. Silahlı çatışmaya giriyor. Rojava'da KDP yanlılarını tutukladılar.

Bütün bu itiş kakışa rağmen, Avrupa'yla Türkiye arasında ciddi bir süreç yaşanıyor. Bu bir yandan da fırsat. Son kamuoyu anketlerine göre AB'ye destek artıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

DAEŞ, PKK şehirlerinize saldırıyor. Böyle bir durumda fasıl açmaya çalışıyoruz. Negatif ajandayı azaltmaya gayret ederken pozitif ajandayı bir kenara itmediğimizi gösteriyor. Ben, büyük resimde AK Parti'nin reform iradesiyle halkın iradesi arasında kurduğu bu buluşmanın, karşılaştığımız bütün çifte standartlara rağmen AB'ye desteği artırdığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı'mızın liderliği, bu reform iradesiyle halkın geleneksel kesimlerinin gücünü birleştirme açısından bir iradeyi ortaya koyuyor.

Türkiye'de de iç siyasette Avrupa karşıtı bir söylem yok mu?

Şundan dolayı var: Köksüz ve halksız Batılılaşmanın referans noktası olarak Avrupa gösterildiği için, bunun karşısında mağdur olanlar Avrupa karşıtlığına ister istemez düştüler. Ama bizim AB sürecimiz de önceki süreçlerden farklı bir şeye dönüştü AK Parti'yle birlikte. Tam bir genetik değişikliğe uğradı. AB meselesi, muhafazakar ve geleneksel halk kesimlerinin bu işin içine katılmasıyla bizim klasik modernleşmemizin bir parçası olarak değil, daha organik bir modernleşme olarak kurgulandı. Bu aslında bir genetik değişimdir ve yeni bir paradigma demektir.

Bu arada, göç edenler artık sadece Suriyeli değil...

Aynen. Avrupa'da merkez partilerle aşırı sağ partiler arasında temel bir tartışma konusuna dönüşüyor. Geçmişte büyük göçlerde Avrupa'nın siyasi haritasının altüst olması gibi... Bu bölgesel değil, küresel krizdir. Merkezinde de Akdeniz yer alıyor. Üstelik bu siyasi bir kriz de değil, varoluşsal krizdir. AB'nin geleceğini doğrudan etkileyen bir sonuç üretiyor. "Bire bir anlaşması"yla biz üzerimize düşeni yaptık ve krizi kontrol altına aldık. Ekimde 7 bin kişi geçerken, şubatta bu sayı 2 bine, şimdi 20-30'a düştü. En önemlisi, mayısta kimse ölmedi. Türkiye'nin AB ile bir konudaki işbirliği bile bu kadar varoluşsal bir krizi önleyebiliyorsa, bu kadar altüst edici bir krizi kontrol edebiliyorsa, demek ki bu iki gücün birbirine ihtiyacı var.

Türkiye'de 2 milyon 700 binin üzerinde Suriyeli var. Diğer ülkelerden gelenlerle birlikte 3 milyon kişi... Peki kaç kişi "bire bir anlaşması" neticesinde bize iade edilmiş? 462 kişi. Biz kaç kişiyi göndermişiz? 750 kişi. Yani hiçbir şey. Ama anlaşmanın yürürlüğe girmesi bile krizi bitirdi.

İtalya ise bu yerleştirmeden pay alan üçüncü büyük ülke; o da 64 kişi... Kendileri de "Biz 64 kişiyle üçüncüysek, Türkiye'nin hiçbir yükünü paylaşmıyoruz" diyorlar.

Sonuçta ulaşılacak rakam da 72 bin kişi. 3 milyona kıyasla yine hiçbir şey... Ama şimdi 750 kişi için bu kadar büyük tartışmalar yapılıyor.

Avrupa'nın değerleri açısından bunu çok düşünmeleri lazım. 700-800 kişi için bu ülkelerde yabancı düşmanı partiler büyük yürüyüşler yapıyor. Ana akım siyasi partiler bunları idare etmek zorunda kalıyor.

Şimdi iki taraftan kuşatma var. Biri DAEŞ gibi radikal örgütlerin ürettiği tehdit, diğeri de Avrupa'da aşırı sağın ürettiği ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi tehdidi.

Görüşmelerinizde, Özgür Gündem'e nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan 3 ismin tutuklanması konusu gündeme geldi mi?

Yok. Medya özgürlüğü ve hukuk devleti, demokrasinin olmazsa olmazıdır. "Her şeyi mükemmel yaptık" demiyoruz. Hiçbir ülkede her şey mükemmel değildir. O zaman bu konuları bahane edip Türkiye'yle sürecin önünü tıkamak iyi niyetli bir yaklaşım değil. Yan yana oturacağız, bu fasılları açacağız ve bunlar üzerinde çalışmaya devam edeceğiz. Medya özgürlüğü, demokratik haklar, hukuk devletinin geliştirilmesi için çalışacağız.

'FİRUZAĞA TAM BİR İLKELLİK'

"Firuzağa gibi şeylerin; din, gelenek vs. adına yapılması diye bir şey söz konusu olamaz. O bir ilkellik; ilkelliğe sadece belli kılıflar, etiketler giydiriyorlar. Bir kere şu da var ki bunun orucun ruhuyla da bir alakası yok. Orucun manasıyla da bir alakası yok. İbadet etme hakkına saygı gösterildiği gibi bu hakkın dışında yaşam tarzı tercih edenlere de aynı saygı gösterilecektir. Bu hem demokratik toplumun değeridir hem de İslam açısından böyledir."

'HER SONUÇ FIRSAT'

"Müspet de çıksa menfi de çıksa yeni bir güne uyanacağız. Dün bir İsveçli bakanın açıklamasını okudum, o da diyor ki İngiltere kalsa bile sonrasında 'İngiltere pazarlık etti, biz de pazarlık edelim' diye bir süreci tetikleyecek. Bu bizi daha esnek bir Avrupa modeline de götürebilir. Fakat her sonucu tek tek analiz ettiğimde, her birinde Türkiye için yeni fırsatlar var. Teorik olarak 'Bir AB ülkesi değilsin' diyorlar ama gerçekte bir Avrupa gücüyüz ve Avrupa demokrasisiyiz. Bu gerçeği kimse değiştiremez. Bir kere daha görülmüştür ki Avrupa küresel bir etkinlik ya da küresel bir krizi yönetmek istediği zaman bunu Türkiye ile birlikte yapacaktır. Biz bu görüşmelerimizde Roma'da olduğumuz için şöyle bir örnek verdik: 'Roma İmparatorluğu, Anadolu ile birleşince küresel bir devlet oldu.' AB açısından da yeni dönemde güçlü bir 'değerler Avrupa'sı' düşünüyorsak, bu ancak Anadolu ile birleşmeyle mümkün olacak."

Kaynak: HaberTürk

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.