AB'den Türkiye'ye Yaptırım Kararı

AB'den Türkiye'ye Yaptırım Kararı
Admin
Admin
16 Temmuz 2019 Salı 14:02

Doğu Akdeniz - AB'den Türkiye'ye yaptırım kararı: Üst düzey temaslar ve Hava Taşımacılık Anlaşması müzakereleri askıya alınacak

Doğu Akdeniz - AB'den Türkiye'ye yaptırım kararı: Üst düzey temaslar ve Hava Taşımacılık Anlaşması müzakereleri askıya alınacak

Türkiye'nin Fatih'ten sonra Doğu Akdeniz'e gönderdiği ikinci sondaj gemisi Yavuz.

Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğalgaz sondaj çalışmaları nedeniyle Ankara'ya yaptırım kararı aldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB'nin kararına tepki gösterdi, "Çok da ciddiye almaya gerek yok" dedi.

Dışişleri Bakanlarının uzlaştığı önlemler kapsamında AB, Türkiye ile üst düzey temasları ve Kapsamlı Hava Taşımacılık Anlaşması müzakereleri askıya alacak, Türkiye'nin AB'den 2020'ye kadar alması öngörülen 145.8 milyon Euro'luk üyelik öncesi mali fonlarda kesintiye gidecek.

AB Türkiye'ye 2014-2020 dönemi için 4,4 milyar Euro fon ayırmıştı. Bu fonlarla desteklenen alanlar arasında demokrasi, yönetişim, hukukun üstünlüğü, temel haklar, çevre, iklim, ulaşım, enerji, rekabetçilik, inovasyon, eğitim, istihdam, sosyal politikalar, tarım, kırsal gelişim, bölgesel ve yerel işbirliği bulunuyor.

AB Dışişleri Bakanları ayrıca, doğalgaz sondaj faaliyetleriyle bağlantılı olanların hedef alınacağı muhtemel mali yaptırımlar konusunda da Avrupa Komisyonu'nun çalışmalara devam etmesini talep etti.

Avrupa Yatırım Bankası'ndan da Ankara'ya verilecek kredi desteğinin gözden geçirilmesi talebinde bulunulduğu belirtildi.

Türkiye: AB kararlarımızı faaliyetlerimizi etkilemeyecek

Dışişleri Bakanlığı, AB'nin yaptırım kararına ilk olarak yaptığı yazılı açıklamayla tepki gösterdi.

Bakanlık açıklamasında, AB Dış İlişkiler Konseyi'nin aldığı kararların 'Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerini sürdürme kararlılığını etkilemeyeceği' belirtildi.

AB geçen ay yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarının "yasa dışı" olduğunu söylemiş ve çalışmaların durdurulmaması durumunda Türkiye'nin "yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceği" uyarısında bulunmuştu.

AB, Türkiye'yi sondaj faaliyetleriyle "Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesine girmek ve egemenliğinin ihlâl etmekle" suçluyor.

Türkiye, Mayıs ayı başında Fatih sondaj gemisini adanın batısına göndermiş ve burada çalışmalara başlamıştı. Türkiye'nin ikinci sondaj gemisi Yavuz da Haziran ayı sonunda Doğu Akdeniz'e gitmek üzere demir aldı.

 

AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve Kıbrıs Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides, Pazartesi günü Brüksel'de bir araya geldi.

Dışişleri Bakanlığı'nın AB'nin yaptırım kararıyla ilgili açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

"Bu kararlarda, Kıbrıs Adasının doğal kaynakları üzerinde eşit haklara sahip Kıbrıs Türklerinden hiç bahsedilmemesi ve Kıbrıs Türkleri yokmuş gibi hareket edilmesi, AB'nin Kıbrıs konusunda ne kadar önyargılı ve taraflı olduğunu göstermektedir.

"Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerimizin, kendi kıta sahanlığımızdaki haklarımızın korunması ve Ada'nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin Ada'nın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit haklarının korunması olmak üzere iki boyutu vardır.

"İlk boyutta, Türkiye'nin Kıbrıs meselesi çözülmeden GKRY ile deniz yetki alanlarını sınırlandırmak için görüşmelere başlaması sözkonusu değildir. Zira sözde Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963 yılından beri Kıbrıs Türklerini temsil etmediği için, bizim ve Kıbrıs Türklerinin gözünde gerçek bir devlet değildir. Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların siyasi eşitliği üzerine kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti 1963 yılında sona ermiştir. Kıbrıs meselesinin bugüne kadar çözümsüz kalmasının sebebi de Kıbrıslı Rumların 1963 yılından bu yana Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini kabul etmemesidir. Kıbrıs Rum Yönetimi'nin muhatabı Türkiye değil, KKTC'dir. AB'nin bu gerçekleri kabul etmeden, Kıbrıs Türklerini azınlık olarak değil, Kıbrıs Adası'nın ortak sahibi olarak görmeden, Kıbrıs meselesini anlaması ve yapıcı bir katkıda bulunması mümkün değildir.

"İkinci boyutta bir çözüm bulunması ise ancak Kıbrıs Türklerinin haklarının garanti altına alınması ile mümkün olabilir. Bu bağlamda, Kıbrıs Türklerinin, 13 Temmuz 2019 tarihinde yaptığı ve ülkemizin de tam destek verdiği kapsamlı işbirliği önerisi çözüm için önemli bir fırsat teşkil etmektedir.

"AB'nin bu fırsatı değerlendirmek ve hidrokarbon kaynakları konusunda Ada'daki iki tarafı bir araya gelmeye teşvik etmek yerine, Türkiye aleyhinde kararlar almaya yönelmesi etkisiz, gerçeklikten kopuk ve yapıcı olmayan bir hareket tarzıdır.

"Ülkemiz hem kendi haklarını, hem de Kıbrıslı Türklerin haklarını bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla korumaya devam edecek, bu yöndeki faaliyetlerini daha da arttıracaktır. Bu hususta Kıbrıs Türklerine verdiği sözleri 26 Nisan 2004'ten beri tutmayan AB'nin bize söyleyeceği bir sözü de yoktur.

"Bu kararların, 15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıldönümü gibi Türk halkı için çok önemli bir günde alınmış olması da manidardır."

Kuzye Kıbrıs: AB'nin kararı adil değil ve kabul edilemez

Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, Avrupa Birliği'nin Akdeniz'deki doğalgaz çalışmaları nedeniyle Türkiye'ye karşı yaptırım kararı almasına, "Sorunun çözümüne katkı koymayan, adil olmayan, kabul edilemez bir durumdur" diyerek tepki gösterdi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın 'Ada'daki gerginliği düşürmek için Rumlara doğalgazda ortak komite kurma önerisi yaptığını hatırlatan Burcu, "Cumhurbaşkanımızın bu önerisi, adamız ve etrafımızdaki coğrafyayı, aynı zamanda enerji çeşitliliği ve güvenliği bakımından alternatifler arayan AB'yi de rahatlatacak bir öneridir. Önerilerimiz henüz karşı tarafın değerlendirmesine açık bir durumdayken, beklentimiz AB'nin Rum Yönetimine bu önerilerimizi ciddiyetle ele alıp değerlendirmesini telkin etmesi yönündeydi. Bunu yapmayıp tam tersi olarak AB'nin Türkiye'ye karşı bazı yaptırım kararları alması sorunun çözümüne katkı koymayan, adil olmayan, kabul edilemez bir durumdur" dedi.

Doğu Akdeniz'de gerilim nasıl tırmandı?

Son dönemde giderek artan gerginliğin geçmişi, 2000'li yılların başına, yani Doğu Akdeniz'de zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmaya başladığı döneme dayanıyor.

Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı.

Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM'ye taşıdı ve kendi münhasır ekonomik bölge haritalarını BM nezdinde onaylattı.

Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007'nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi ekonomik bölgesinde Kuzey Kıbrıs'ta adanın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO'ya arama ruhsatları verdi.

Kıbrıs'ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no'lu parsellerin bir bölümü, Türkiye'nin TPAO'ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyor. 3 no'lu parsel ise Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyor.

Türkiye-Kıbrıs arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı.

Türkiye'nin Kıbrıs'ın bu hamlesine yanıtı gecikmedi. İlk sondaj gemisi Fatih'i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz'e çıkaran Türkiye, kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı. Ardından da ikinci sondaj gemisi Yavuz'u bölgeye gönderdi.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.