G20 liderleri 4-5 Eylül 2016'da, Çin Halk Cumhuriyeti'nde Hangzhou kentinde bir araya geliyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılacağı 11'inci yıllık olağan toplantıya dünyanın en büyük 20 ekonomisini oluşturan G20 üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları katılacak.
G20 Liderler Zirvesi, 4-5 Eylül 2016'da, Çin Halk Cumhuriyeti'nde Çin’in doğusunda tarihi bir şehir olan Hangzhou kentinde gerçekleştirilecek. G20 Liderler Zirvesine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katılacak. Erdoğan'ın, zirve kapsamında ikili görüşmeler gerçekleştirmesi bekleniyor.
G20'nin resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre, dünyanın en büyük 20 ekonomisini oluşturan G20 üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı yıllık olağan toplantıların 11'incisi, G20'nin dönem başkanı Çin'in ev sahipliğinde Hangzhou kentinde gerçekleştirilecek.
Zirvede, güçlü, sürdürülebilir, dengeli ve kapsayıcı büyüme hedefine yönelik yürütülen çalışmaların gözden geçirilmesi, uluslararası ticaretin güçlendirilmesi, küresel barış, istikrar ve ekonomik büyümeyi doğrudan etkileyen terörizm ve sığınmacı krizi gibi konular ele alınacak.
G20'nin temel amacı: küresel ekonomi.
G20’nin temel amacı, küresel ekonomiyi canlandıracağı varsayılan ticaret, yatırım, bankacılık, yenilikçilik ve istihdam sektörlerinde küresel yasalar tasarlamak ve bunların uygulanmasında rehberlik yapmak. Bununla yanı sıra, katılımcı ülkelerin coğrafi ve sosyo-kültürel farklılıklarından hareketle, küresel ekonomide Batılı ülkelerin dışında bazı ülkelerin de rol aldığı gibi bir yanılsama ortaya çıkabilir. Aslında bu çeşitlilik, ülkelerin özellikle nüfusu ve bununla doğru orantılı tüketicilik kapasitesinin büyüklüğünün bir eseri. Bu nedenle, katılımcı üyelerin her birinin küresel ekonomi politikalarının belirlenmesi sürecine katkıda bulunduğu şüpheli. Aralarında Brezilya, Endonezya, Hindistan gibi ‘geri kalmışlıkla gelişmekte olmaklık’ arasında yer alan ülkelerin de bulunduğu dikkate alındığında, temelde ekonomik büyüklük ile küresel ekonomi politikalarına yön verme arasında bir fark olduğu görülüyor. Söz konusu zirve, ev sahibi ülke kadar, katılımcı ülke bürokrasisinin koltuk altına sıkıştırılmış dosyalarını küresel aktörlerle paylaşma zemini de hazırlıyor.
G20 adıyla gerçekleşen toplantılar 1999 yılında başladı. Bu durum, aslında o döneme kadar dünya ekonomisinin gidişatında belirleyici olmak adına girişimler yapılmadığı anlamına gelmiyor elbette. Aksine IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası birlikler ile ABD ve AB bağlamında yürütülen çabaların küresel bir yapılanma kazanmasında, sadece Asya Krizi’ni bahane etmek mümkün değil. Örneğin benzer dönemde, yani 2001’de, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) kabulüyle, sahip oldukları nüfus hacimleriyle neo-liberal ekonominin uygulayıcısı olmaya hazır ülkelerdeki gelişmeleri de hesaba katmak gerekir.
Çin’in ekonomideki korumacılığı ve karşı çıkışlar
Zirvenin, bir süredir ABD ve AB ile ekonomi alanındaki düzenlemelerle ilgili anlaşmazlıklar yaşayan ve bu nedenle serbest ticareti ilke edinen (DTÖ) kıstaslarına uyması için baskıya maruz kalan Çin’de yapılacak olması önemli. Anlaşmazlığın önemli bir alanını, Çin ekonomisinin devlet teşekkülleri eliyle yürütülüyor olması ve Çin iç piyasasının Batılı şirketlere ‘fair-play’ kurallarına uymayacak şekilde kapalı olması teşkil ediyor. Bu durum devlet müdahaleciliğini gündeme getirdiğinden, klasik liberal ekonominin oyun kurallarının dışına çıkılmış kabul ediliyor. Çift rakamlı büyüme dönemini geride bırakan Çin, ekonomide şu veya bu ölçüde korumacılığa yönelirken, Batılı ülke liderleri ve ekonomi uzmanları Çin’in DTÖ’ye verdiği sözleri yerine getirmesinde ısrarlı.
Çin’in yatırımlar konusunda da sıkıntılar yaşandığı biliniyor. Özellikle Alman şirketlerinin Çin’de karşı karşıya kaldığı zorluk Merkel tarafından gündeme taşınıyor ve zirvede de görüşülecek konular arasında bulunuyor. Öyle ki, Çin devlet teşekkülleri Avrupa ve Avustralya’ya açılım yaparken, benzer bir durumun Çin’de gerçekleşmesinin önünü alacak ‘korumacılık’ yasaları geliştiriyor. Bu çerçevede, son dönemde Avustralya ve İngiltere’nin Çin şirketlerinin yatırımlarını engelleme çabası da bunun bir sonucu. Çin özellikle son çeyrek asırda elde ettiği ekonomik büyüme eğilimlerinin doğurduğu bir tür ‘öz-güvenle’ hareket ediyor. Ancak bu ekonomik kalkınma sürecinde liberal politikaların dışında bir yol izlemediği dikkate alındığında, Çin dönüp dolaşıp Batı ekonomisinin kıstaslarına uymak zorunda kalacaktır. Aksi halde, uluslararası çevrelerin Çin’i ‘piyasa ekonomisi’ne dahil etmeme tehdidinin doğurabileceği sıkıntılardan bahsetmek mümkün. Kaldı ki zirveden sadece birkaç gün önce yapılan görüşmelerde, AB-Çin kapsamlı yatırım anlaşmasının 2017 yılında imzalanması da gündeme geldi.
Bölgesel ve küresel güvenlik konusu da zirvede birincil görüşme alanlarından biri...
Küresel ekonomiyi ilgilendiren alanların yanı sıra, bu alanların sağlıklı işlerliği için vazgeçilmez olan bölgesel ve küresel güvenlik konusu da zirvede birincil görüşme alanlarından biri olacak. Bu bağlamda ilk akla gelen husus, zirvenin yapılacağı ülke olan Çin’in Doğu ve Güney Çin Denizleri üzerindeki egemenlik iddiaları ile Kore Yarımadası’ndaki gelişmeler. Çin’in bu iddialarına karşılık, Uluslararası Tahkim Mahkemesi geçen Temmuz ayında Çin aleyhine karar verse de konuyla ilgili tartışmalar hâlâ sürüyor. İddialarını tarihi bağlama oturtan Çin, şu ana kadar geri adım atmış değil. Bu nedenle Çin’in iddialarının, bölge ülkeleri kadar Batılı ülkeler için de deniz ticaretinin seyir ve güvenliği açısından sorun teşkil ettiği yolundaki açıklamalar, bir süredir gündemde yer işgal etmeye devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry zirveden birkaç gün önceki Hindistan ziyareti sırasında, Güney Çin Denizi anlaşmazlığında karşı karşıya gelen Çin ve Filipinleri, konuyu barışçıl yollarla halletmeye davet etti. Aslında bu sorun, komşu ülkeler arasındaki bir anlaşmazlık halini epey aşıyor. Doğu ve Güney Çin denizlerinin yeni bir küresel ‘çatışma’ alanı olarak belirmesi ve ABD’nin ‘Asya Yüzyılı’ konsepti çerçevesinde Trans-pasifik İşbirliği Anlaşması’nı gündeme getirmesi de bu bağlamda değerlendirilmeli.
Bu çatışma alanlarına rağmen Çin hükümeti zirveyi bir tür başarıya çevirmenin hesabını yapıyor. Bu amaçla G20 birliği dışındaki ülke liderlerini de davet etmek suretiyle, Çin’in kalkınmışlığını ve bir dünya lideri olmaklığını ‘paylaşmayı’ planlıyor. Çin zirve dolayısıyla bir dünya lideri pozunda pembe bir tablo çizmeye hazırlanırken, küresel ekonominin kurallarını belirleyen ancak Çin’in bu alandaki işbirliğinden memnun olmayan Batılı ülkelerin, jeo-stratejik yapılanmasına yön verme uğraşındaki ABD’nin ve bölgesel barış ve güvenliğinin tehdit altında olduğu algısına sahip ASEAN’ın karşı çıkışlarına maruz kalacağına kuşku yok.
G20 Zirvesi'ne katılması beklenen isimler
Arjantin Devlet Başkanı Mauricio Macri, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo, Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun-hye, Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma, ABD Başkanı Barack Obama, Avustralya Başbakanı Malcolm Turnbull, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Hindistan Başbakanı Narendra Modi, İtalya Başbakanı Matteo Renzi, Japonya Başbakanı Şinzo Abe, İngiltere Başbakanı Theresa May, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claud Juncker, Suudi Arabistan 2'nci Veliaht Prensi ve Savunma Bakanı Muhammed bin Selman, Çad Devlet Başkanı Idriss Deby, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Laos Devlet Başkanı Bounnhang Vorachith, Senegal Cumhurbaşkanı Macky Sall, Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy, Tayland Başbakanı Prayut Chan-ocha, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Dünya Bankası Grubu Başkanı Jim Yong Kim, Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, Dünya Ticaret Örgütü Genel Sekreteri Roberto Azevedo, Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Direktörü Guy Ryder, Finansal İstikrar Kurulu Başkanı Mark Carney ile Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Genel Sekreteri Angel Gurria.