YSK, 16 Nisan 2017 Pazar günü yapılan anayasa değişikliğine ilişkin halk oylamasının, "tam kanunsuzluk" nedeniyle iptali istemiyle yapılan başvuruların reddi kararının gerekçesini açıkladı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Vatan Partisi tarafından ayrı ayrı Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) sunulan, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa Değişikliği Halkoylaması'nın tam kanunsuzluk nedeniyle iptaline ilişkin taleplerin, 10 üyenin ret, 1 üyenin kabul yönündeki oyları ve oy çokluğuyla reddine ilişkin kararın gerekçesi açıklandı.
Gerekçede, siyasi partilerin iptal istemleriyle ilgili iddiaları ve mevzuat hükümlerine yer verildi.
YSK'nin; "mühürsüz oyların geçerli sayılacağına" ilişkin kararının ilgili kanun ve genelge hükümlerine açıkça aykırı olduğu iddiasıyla ilgili yapılan değerlendirmede, 14 Şubat 2017'de Resmi Gazete'de yayımlanan kararıyla kabul edilen genelgede, arkasında sandık kurulu mührü olmayan birleşik oy pusulalarının geçerli olmayacağı belirtildiği hatırlatıldı.
Serbest ve demokratik seçim hakkının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No'lu Protokol'ün 3. maddesi ile güvence altına alındığı vurgulanan gerekçede, oy kullanma hakkının, kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardan olduğu, bu nedenle, öğretide oy kullanma hakkının "katılma hakkı" olarak kabul edildiği belirtildi.
Gerekçede, "Asıl olan temel bir hakkın korunması olup, hakkın kullanılmasına ilişkin belirlenen usul kuralları hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin eden araç niteliğindedir. Bireye tanınan hakkın güvenli şekilde kullanıldığının tespit edildiği hallerde, hakkın kullanılmasının korunmasına yönelik bir araç olan usul hükümlerinden birine aykırılığın, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması mümkün değildir." denildi.
16 Nisan 2017'de gerçekleşmekte olan oy verme işlemleri sırasında, münferit de olsa bazı sandıklarda, YSK'ce gönderilen ve sahte olarak benzerlerinin üretilmesinin engellenmesi amacıyla sandık kurullarına filigranlı olarak teslim edilen oy zarfları ve oy pusulalarının sandık kurullarınca mühürlenmeden seçmenlere verildiğinin ve bunun sandık kurulunun ihmali veya hatasından kaynaklandığının Kurula şifahi olarak iletildiği kaydedildi.
Gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Münferit de olsa bazı sandık kurullarının, kanundaki görevini yapmaması nedeniyle seçmene yüklenebilecek bir kusur olmamasına rağmen anayasal hakkını kendisinden beklenen yükümlülüklere uygun olarak kullanan seçmenin oyunun geçerli sayılmamasının, yönetime katılma hakkının özünü ortadan kaldıracak bir sonuç yaratacağı açıktır.
Sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi anılan kanun ve genelge hükümlerinin amacına aykırılık oluşturmamaktadır. Bu karar, mevcut olan yasa hükmünün değiştirilmesi mahiyetinde olmayıp, oylamanın devam ettiği sırada muhtelif ilçe seçim kurullarından somut olarak intikal ettirilen vakıa ile sınırlı biçimde önceki uygulamalara ve kararlara uygun olarak alınmıştır."
"Seçimin neticesine tesir eden bir müdahale olarak değerlendirilemez"
Oy verme gününden önce sandık kurulu üyelerine eğitimler verildiği, oy verme günü sabahı oy verme başlamadan gönderilen SMS mesajı ile sandık kurulu başkanlarının oy zarfları ve oy pusulalarının mühürlenmesi için uyarıldığı ifade edilen gerekçede, buna rağmen oy verme günü bazı sandıklarda bu görevin ihmal edildiği bilgisinin Kurula ulaşması üzerine bu somut durumla sınırlı olarak tedbir almak ve seçim sonuçlarının oy kullanan seçmenlerin iradesine uygun olarak belirmesi amacıyla söz konusu kararın alındığı anlatıldı.
Gerekçede, "Bu karar, 11 üyeden oluşan Yüksek Seçim Kurulunca dört siyasi parti (AK Parti, CHP, HDP, MHP) temsilcisinin de hazır bulunduğu kesintisiz devam eden toplantıda ve henüz hiçbir sandık sonucu Kurula ulaşmadan alınmıştır. Henüz sandık sonuçları belirmeden ve tercihler üzerindeki olası etkisi bilinmeden alınan bu karar, eşitlik ve tarafsızlık ilkesine de uygun objektif bir karardır. Bu itibarla Kurul kararının seçimin neticesine tesir eden bir müdahale olarak değerlendirilmesi mümkün değildir." tespitleri yapıldı.
"Oy verme ve sayım işlemlerinin her aşaması denetlendi"
Gerekçede, seçimlerde, oy verme ve sayım işlemlerinin her bir aşamasının birden fazla kontrol mekanizmasıyla denetlendiği, onaylı sandık seçmen listesinde yazılı her seçmenin oy verme yetkisi bulunduğundan, kullanılan oy zarfları ile seçmen listesine göre elde kalan oy zarfları sağlamasının da yapıldığına işaret edildi. Gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Bu nedenle, oy pusulası ve zarflarının sandık kurulunca mühürlenmemiş olması tek başına dışarıdan sahte oy pusulası ve zarfın getirilmesine yol açabileceği anlamına gelmez. Sandık kurullarına teslimi yapılan ve içerisinde birleşik oy pusulalarının bulunduğu mühürlü paket açıldıktan sonra paket içerisinden çıkan birleşik oy pusulaları sayılarak sayısı tutanak altına alındığından, kullanılan oy pusulası ile oy kullanan seçmen sayısının eşitliğinin sağlanması gerekeceğinden, sandık kurullarına öngörülen sayıdan daha az birleşik oy pusulasının gönderilmesi sahtecilik iddiasının varlığının kanıtı olamaz. Zira o yer sandık seçmen listesinde yer almayan bir kişinin dışarıdan oy pusulası getirerek oy kullanması mümkün bulunmamaktadır. İddia edildiği gibi filigranlı oyların önceden çalınıp bazı kişilerce ele geçirildiğine yönelik hiçbir ihbar veya şikayet alınmamış, bu hususla ilgili soruşturma açıldığına dair hiçbir bilgi ve belge Kurula intikal etmemiştir."
ANKARA (AA) - Yüksek Seçim Kurulunun (YSK), halk oylamasının iptaline yönelik başvuruları reddetmesine ilişkin kararının gerekçesinde, YSK'nın "mühürsüz oyların geçerli sayılacağına" ilişkin kararının, henüz sandık sonuçları belirmeden ve tercihler üzerindeki olası etkisi bilinmeden alındığı, bu kararın, eşitlik ve tarafsızlık ilkesine de uygun, objektif bir karar olduğu belirtilerek, "Bu itibarla Kurul kararının, seçimin neticesine tesir eden bir müdahale olarak değerlendirilmesi mümkün değildir." ifadesine yer verildi.
YSK'nın gerekçesinde, oy kullanma hakkının, Anayasa'nın 67. maddesi ile Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce koruma altına alınan ve kişilerin devlet yönetimine katılmasını sağlayan en temel haklardan olduğu vurgulandı.
Gerekçede, "Demokratik toplum gereklerine uygun olarak yurttaşların oy kullanarak yönetime katılma hakkı, her türlü engellemelere karşı korunmalıdır. Bu nedenle, vatandaşların oy kullanma hakkı seçim güvenliğini ihlal etmeyen hallerde mutlaka korunması gereken bir haktır. Kaldı ki, kararımızın 3 numaralı bölümünde ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, oy pusulaları ve mühürsüz zarfların geçersizliğine ilişkin itiraz hakkı hiçbir şekilde ortadan kaldırılmamıştır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Halk oylamasının, gizli oy açık sayım esasına göre yapılmadığı iddiasıyla ilgili dilekçede somut bilgi ve belge sunulmadığı da bildirilen gerekçede, Güroymak İlçe Seçim Kurulu Başkanlığına 15 Nisan'da sunulan ve dilekçe içeriğinde belirtilen sandıklarda seçmenlerin oylarını açık şekilde atmaları ve oy kullanma kabinleri içinde veya dışında oylarını başkalarının görebileceği şekilde kullanmaları için baskı yapıldığı ihbarı belirtilmiş ise de buna ilişkin herhangi bir belge sunulmadığı da aktarıldı.
Yasak propagandanın engellenmediği iddiası
Gerekçede, yasak propagandanın engellenmediği iddiasıyla ilgili de 298 sayılı kanunun özel radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin suçlar başlıklı 149/A maddesinde, aynı kanunun 55/A maddesine ve YSK tarafından belirlenecek esaslara aykırı yayın yapılması halinde uygulanacak cezaların belirlendiği hatırlatıldı.
Ancak kanunun 149/A maddesinin, 9 Şubat 2017'de Resmi Gazete'de yayımlanan 687 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yürürlükten kaldırıldığı belirtilen gerekçede, Kurulun, düzenlemenin bu seçimde geçerli olamayacağına ilişkin başvuruyu reddettiği anımsatıldı. Gerekçede şunlar belirtildi:
"KHK ile yapılan değişiklikle YSK'nın yaptırım uygulama imkanı ve yetkisi kalmamıştır. Bununla birlikte 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun hükümleri uyarınca, bu kanundaki yayın ilkelerinin ihlalinin yetkili Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca tespiti halinde anılan kanundaki müeyyidelerin uygulanmasına mani hal bulunmamaktadır."
Gerekçede, YSK'nın, "başka şehirde olan seçmenlerin yerine oy kullanıldığı, birden fazla sandıkta oy verildiği, kabine başkalarıyla girilerek oy kullanıldığı, kolluk güçlerinin sandık başında sürekli bulunduğu, görüntü alınacak cihazlarla oy kabinine girildiği, mükerrer oy kullandığı" yönündeki iddialara etkili müdahalede bulunmadığının de öne sürüldüğü ifade edildi.
Başvuru dilekçesinde yer alan düzensizliğin önlenemediğine ilişkin bu iddiaların, nerede, ne zaman, ne şekilde ve genel olarak gerçekleştiğine ilişkin somut bilgi ile belge sunulamadığından soyut nitelikteki bu iddiaların seçimin neticesine müessir olay ve hal olarak görülmediği de bildirildi.
Gerekçede, sayım ve döküm işlemleri bittikten ve sonuçları sandık sonuç tutanağına geçirildikten sonra, bütün araç gereçler, kullanılan ve kullanılmayan zarf ile oy pusulaları, geçer ve geçersiz oy pusulaları ile zarfların ayrı ayrı tasnif edilerek sandık kurulunca bir torbaya konulup ağzı bağlandıktan sonra sandık kurulu mührü ile mühürlenerek, sandık kurulu başkanı ve iki üye tarafından ve istedikleri takdirde siyasi parti müşahitleri ile diğer sandık kurulu üyeleri eşliğinde, dört üyesi siyasi partili olan ilçe seçim kuruluna teslim edildiği anlatıldı.
"İlçe seçim kurulunca muhafaza edilen oy torbalarının siyasi partilerin kontrolü dışında muhafaza edildiği, bu sebeple mühürsüz zarf ve oy pusulalarına sonradan mühür vurulup vurulmadığı ve torbaların içerisine müdahale edilip edilmediğinin tespitinin mümkün olmayacağı" iddiasının geçerli görülmediği de kaydedildi.
Gerekçede, "Tüm bu değerlendirmeler sonucunda, ileri sürülen hususlar halk oylamasının iptalini gerektirecek nitelikte görülmediğinden talebin reddine karar verilmesi gerekmiştir." ifadesinde bulunuldu.
Karşı oy gerekçesi
YSK'nin oy çokluğuyla aldığı bu karara üye Cengiz Topaktaş katılmadı. Karşı oy yazısında, "mühürsüz oyların geçerli sayılmasına ilişkin" kararın, benzer kararlar verildiğinin değerlendirilmesi ve tartışılması üzerine oy birliğiyle alındığını hatırlatan Topaktaş, "bu karara katıldıktan sonra şimdi bunun yanlışlığını iddia etmenin gerekçesini yazmak zorunda olduğu"nu belirtti.
"560 sayılı kararımızdaki hatalı yönlerden en başta geleni kanun koyucu gibi hareket
etmemiz olmuştur" iddiasında bulunan Topaktaş, Anayasa'nın 67. maddesiyle vatandaşa oy verme hakkının verildiğini, 298 sayılı kanunun 98 ve 101. maddelerinde ise oy verme hakkı kullanılırken, bunun sağlıklı ve düzen içinde yerine getirilmesi için kurallar konulduğunu hatırlattı.
Belirtilen bu kuralların, dışarıdan oy pusulası ve zarf getirilmesini, dolayısıyla hile yapılmasını önlemek amacıyla oluşturulduğu görüşünü bildiren Topaktaş, şunları kaydetti:
"298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddeleri Anayasa'ya aykırı olmadığına ve böyle iddiada bulunmadığımıza göre uygulanması zorunludur. Yüksek Kurulumuz ilk defa bir seçimin devamı sırasında böyle bir karara imza atmıştır. Bu kararın 298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddelerine ve 14 Şubat 2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 135/I sayılı genelgemize aykırı olması, tamamen seçmenlerin oy haklarını korumaya matuf olan bu kararı, kamuoyunda tartışmalı hale getirmiştir. Sandıklardaki sayım işlemleri Yüksek Kurulumuzun bu kararına göre yapılmış, siyasi partilerin sandık görevlileri bu kararımız nedeniyle mühürsüz zarflar ve oy pusulalarına itiraz etmemişler, dolayısıyla mühürsüz zarflar ve oy pusulalarının miktarının tespiti imkansız hale gelmiştir.
Gerek siyasi partilerce, gerekse Kurulumuzca, gerçekte ne kadar mühürsüz zarf ve oy pusulası olduğu bilinmemektedir. Siyasi partilerin ve Kurulumuzun bilmediği bir şey kamuoyuna bu durumda 2.5 milyon oy olduğu şeklinde yansımıştır. Yeniden yapılacak sayımın kamuoyunda oluşturulan şüpheyi ortadan kaldırmaya yetmeyeceği gözetildiğinde, artık 2.5 milyon mühürsüz zarf ve mühürsüz oy pusulası olduğunu ya da olmadığını tartışmak anlamsız hale gelmiştir. Ülkemiz çıkan sonucun doğru olduğuna inanan ve inanmayan kesimler olarak ikiye bölünmüştür. Bu tartışmanın hiç bitmeyeceği gelecek kuşaklara da yansıyacak bir sürece girilmiştir."
YSK tarafından belirlenecek esaslara aykırı yayın yapılması halinde uygulanacak cezaların belirlenmesine ilişkin kanun maddesinin çıkarılan KHK ile kaldırılmasına da değinen Topaktaş, YSK'nın, cezaların uygulanamayacağı yönündeki kararına da muhalif kaldığını anımsattı.
Kurulun bu kararı ile radyo ve televizyonlarda kendi görüşleri dışında görüşlere yer vermeyen yayınların önünün açıldığını ileri süren Topaktaş, şu ifadelere yer verdi:
"Anayasa değişikliği gibi önemli bir halk oylamasının anlatılması noktasında, sivil toplum kuruluşlarının gerektiği gibi propaganda yapma haklarını kullanamamaları, seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı kuralının gözardı edilmesi sonucu, radyo ve televizyon kanallarının sadece kendi görüşlerine yer vermeleri ile anayasa değişikliği metninin halka anlatılmasında farklı görüşlerin eşit temsil edilmemesi ve 560 sayılı kararımızın yarattığı sonuç gözetildiğinde, Anayasamızın 67 ve 79. maddelerinin ihlal edildiği, bu nedenlerle seçimlerin iptali yolundaki başvurunun kabulüne karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, Yüksek Kurulumuzun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum."