Hayata Dair


İlhan Eranıl

İlhan Eranıl

06 Kasım 2015, 23:25

Hayat ile ilgili sözler araştırdım. Epeyi güzel söz, atasözü, duvar yazısı, köşe yazısı, makale buldum. Önce söyleyen kişinin adını soyadını vererek ve tırnak içerisinde alt alta sıralamayı denedim. Sonra kategorilere ayırmayı düşündüm. Arabesk olanlar, gelecek vaat edenler, umut aşılayanlar, karamsar olanlar, günü birlik yaşamaya dair olanlar vesselam. Bir söz alayım ve onun üzerine bir yazı kaleme alayım diye de düşündüm. Geldiğim nokta; o bunu demiş, bu bunu demiş. E kardeşim onlar söyleyeceklerini söylemiş ve çekip gitmişler sen ne söyleyeceksin, demezler mi adama? demeden kendimi alamadım.

Siyasetin sert tonlarından bir nebze uzaklaştığımız şu günlerin kıymetini bilmeliyiz mesela diye düşündüm. Herkes daha önce sert tartışmalara girdiği birini seçip bir çay eşliğinde çiçekten, böcekten sohbet açsalar, havalarda bir anda soğudu,artık bahar kalmadı, bir anda yaz, bir anda kış geliyor cümleleriyle sürdürseler ve yine yoğunluk içerisinde fark edemediğimiz sonbaharla devam ettirseler konuşmalarını. Geçen bir vesile memlekete giderken dikkatimi çekti ağaç yapraklarının sarı ve tonlarına geçiş yaptığını. Bazı ağaçlarda şöyle kırmızıya çalan bir renk oluşur sonbaharda, bayılırım o renge deseler mesela. 

İşte bu düşünceler içerisinde başladım hayata dair yazmaya. Yaşadığımız şehrin ast ve üstlerden oluşan bürokratik yapısından mıdır, havasından suyundan mıdır bilemediğim tuhaf bir yönü var. İnsanlar sanki akşama tatile çıkacakları için hazırlık yaparken olduğu gibi bir koşuşturma içerisindeler. Herkes bir tarafa koşuyor ve herkesin yetiştirmesi gereken türlü işleri var. Koş babam koş. Nereye kardeşim bu koşu nereye? diye soracak olsan alacağın cevap üç aşağı beş yukarı bellidir: Sana ne.

Hayata dair dedim de, çok uzun yıllar yaşayanlarla gençliğinin baharında hayatını tamamlayanlar arasında günler ve ayların dışında pek fark yok gibi geliyor bana. Yaşıyorsun geçiyor, yaşıyorsun geçiyor. Yaşayacaksın ve geçecek. Çok ilginç bir döngü. Acı çeksen de, gülüp eğlensen de sonuç değişmiyor bu da hayatın ayrı bir gerçeği. 

Hayatın içerisinde neler yok ki, kavuşmak var, ayrılmak var, kızmak, küsmek, bağırmak, çağırmak, türkü söylemek, ağıt yakmak var. Kin, nefret, çekememezlik var. Hoşgörü, diğergamlık, tevazu var. Her şeyde ben var ya da “kendin için istediğini mümin kardeşin için istemedikçe cennete giremezsin.” var. Daha neler neler. Soğuk var, sıcak var. Aşağı, yukarı, iniş, çıkış, sağ, sol, doğu, batı, akşam, sabah var. Aşınız, işiniz, eşiniz var. Daha neler mi var? Sen varsın, ben varım, biz varız, onlar var.  Komşumuz, akrabalarımız, arkadaşlarımız, dostlarımız var.Oğlumuz, kızımız, annemiz, babamız, abimiz, ablamız, amcamız, teyzemiz, halamız, dayımız var.  Hayatımızdan attıklarımız, öyle birini tanımıyorum artık dediklerimiz var. Hemen sonrasında öyle bir kalemde silemezsin, her bir insan bir ayettir okumasını bilene, sözü gelince geri adım attığınız nice durumlar var. Eski çevreniz, yeni oluşan gruplarınız var. Dününüz, bu gününüz ve Allah izin verirse yarınınız var.

Sonuç olarak; hayat tek düze değil. Her an her şey olabilir, olmayabilir. Yaşayıp görmek,  gördüklerinden ders almak, ders çıkarmak lazım. Gülümsemenin sadaka olduğunu unutmamak ve selamı yaymak lazım. Bu yazıyı yazacak kadar ve sizlere ulaştıracak kadar nefes ihsan ettiği için yaradana  şükretmek lazım.

Hayat bu, o lazım, bu lazım tamam ama hayatı da bütün bunlara hapsetmemek, hasretmemek de lazım. Son söz; Sezar’ın hakkını Sezar’a hak ettiği kadar vermek lazım. Selam ve dua ile…

- - - -