İMAN AĞRISI


Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

29 Haziran 2016, 09:29

‘Yedi Güzel Adam’ diye maruf şairlerin belki de en bilineni Cahit Zarifoğlu, ‘Su’ isimli şiirinde “raskolnikof müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.” der. Söz konusu şiirin dizeleri arasına edebi bir özenle gizlenen bu çıkarsama, Divan Edebiyatı’ndaki “beytü'l-gazel” ya da “şah beyit” hükmündedir zannımca.



Raskolnikov, Dostoyevsky’nin ünlü romanı ‘Suç ve Ceza’nın başkarakteridir. Yaşadığı ekonomik imkansızlıklar nedeniyle öğrenim gördüğü hukuk fakültesini terk etmiş, psikolojik sorunlarla boğuşurken işlediği cinayet sonucunda da ruhsal problemlerle baş edemez hale gelmiştir. Günbegün iç dünyasında derin fırtınalar çoğalan Raskolnikov, ailesinden ve toplumdan uzaklaşarak insanlara karşı duyarsızlaşmaya başlar.



İşlediği cinayetin vicdani sorumluluğu, öz denetim duygusu, iç hesaplaşması ya da dini literatürdeki karşılığı ile ‘nefsi muhasebe’ kritiği neticesinde suçunu itiraf edip etmeme arasında bocalaması aslında onun manevi çöküntü ve yıkımına sebep olmuştur. Belki de bir bunalım trajedisidir onun yaşadığı serüven ya da bir ağlatı kültürü.



‘İman ağrısı çeken’ yalnız Raskolnikov mudur? Oysa yaşadığımız modern ve teknoloji (ç)ağında, süslü kelimelerle tezyin edilmiş, gizil tuzaklarla bezeli bu çağın acımasız tüketim çarklarına karşı yenik düşen, metrekarelere ve hanelere isabet eden kaç genç vardır kim bilir gök kubbenin altında, birlikte aynı havayı soluduğumuz?



Farkındalık oluşturmak ve varlığından haberler uçurmak için, bir de yaşadığı bunalımdan çıkış yolu olarak bütün vücudunu dövmelerle gizleyen gençlerin iç dünyasındaki kafa karışıklığının, Raskolnikov’un içe dönük yolculuğundaki çırpınışlarından farklı olduğunu söylemek ne denli mümkündür.



Çözümü kendi olanaklarıyla sokaklarda arayan, kötülüğün adımlarına ve ayak oyunlarına yenik düşen gençlerin; ‘kahrolsun’ larla kaldırım taşlarını yerinden oynatan yalnızlıkları , ‘şerefe’ çığlıklarıyla cam bardak şakırtıları eşliğinde inlettiği izbe ve loş ışıklı salonlarda yankılanan sesleri dokunmaz mı ‘iman ağrısı’ çekme lüksünden uzak kalplerimize şimdi?



Kaç gencin kalbine dokundu parmaklarımız, bir halk plajında asgari ücretle çalışan cankurtaranlar kadar ellerimiz uzandı mı genç yüreklerin kararsız, titrek, öfkeli ya da kırılgan ellerine? Uzun gecelerin teheccüd vakitlerinde teşehhüt miktarı da olsa, umudunu ve kalbini inç birimi ile ölçülen ekranlara bağlamış kaç gencin buğulu ve umarsız gözleri değdi gözlerimize?



En ağır ağrı kesicilerin kifayetsiz kaldığı ağrılardan insanı ve insanlığı kurtaracak ecza terkipleri, deva formülleri için kaç geceyi uykusuz geçirebilir ki hiç bir gıdadan mahrum kalmayan bedenler, akıl ve kalp laboratuarlarında?



Ödülünü, yeryüzü ölçütleriyle ‘hep’ birimi yerine ‘hiç’ birimi üzerinden alacak hangi eylemimiz vardır huzurda gururla takdim edebileceğimiz? ‘Asgari ücret’ kaygısından ‘asgari ecir’ kulvarına yönelecek, cüreti cüssesinden mücessem kaç yürek vardır ki şimdi gönül bulvarlarımızda dolaşan?



Adem’in Habil’ine talip olmak, Kabil’ine selam durmaktan daha mı zordur? “Afrika’da öldürülse bir yerli/ Canı bende çıkıyor seni bildim bileli” diyen içli ozanların satırları hangi sadırlarda yankı buluyor şimdi?



İçe yolculuğumuzda hüznümüze yarenlik edecek yol arkadaşlarına bugün her zamankinden daha çok muhtacız. Çünkü; acıların hesabını tutamayan bir özge ölüm gibidir yolculuklar. Şair’in “anamdan yolcu doğmuşum/yedi dağın yolları kalbimden geçer” dediği gibi yolculuklar hep içimizedir, içimizdedir.



Yarasa ıslıklarıyla ısınan bir mağarada içli bir çocuk gibidir kalbi insanlığın. Ağaçları nakış nakış işleyen kışla yarışırken mevsimler, ıslak ayaklarıyla desensiz bir kilimin üstünde yürür gibi yürür yürekler. Oysa akşam kızıllığında can çekişen güneşin umurunda mıdır ömrün bir mum alevi gibi tükenişi bilinmez ama yayını üstüne doğrultan bir bakışla son avındadır artık zaman. Kurtulur çivisinden duvar saati, şimdi kan revan içinde akrep ve yelkovan.



“Yüzyılın yabancısı bir ses” değmeden minarelere bir de “şakaklarımıza kar yağmadan” ya da ağartılar dokunmadan saçlarımıza, bin yılın iman ağrısına merhem olacak eczalar ne denli bulunur heybemizde?



‘Ve’l-tenzur nefsun ma kaddemet li ğadin’ (Herkes yarın için ne hazırladığına dönüp bir baksın) (59/18)



Hüseyin ÇOLAK 

Ankara- 29 Haziran 2016

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Akif - 8 yıl önce
Kaleminize ve yüreğinize sağlık hocam
Misafir Avatar
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Akif
Sizin de gönlünüze sağlık Akif Bey...
Avatar
Baba - 8 yıl önce
Elini diline yüreğine sağlık hüseyin hocam
Misafir Avatar
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Baba
EyvAllah teşekkür ediyorum.