Köprüden önce son çıkış!


Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

09 Ekim 2016, 12:21

Hatırla ki, hamuru hayretten yoğrulan endamıyla ay üstümüzde nöbet tutarken, Allah’ın ayetleri yürüyor damarlarında. Unutma, kalbi besmeledir bütün bedenlerin. Rahimden önce, Rahmandan önce, isminden önce yalnız bir harfte saklıdır bütün sırrı evrenin.

Hangi mabede varsam kelimeler dolanır ayaklarıma.Yorgun harfleri yol rehberi hayatın, kimyası kirden pastan, terkibi gıybetten ibaret olan. Avlulara siniyor, ruhuna riya sızan mahya izleri. Beli bükük ihtiyarları, mezar taşlarının gölgesinde serinlerken tevekkül diye asasına yaslanan.

Sadrına saplanan minarelerin alemi, ezanlarla tazelerken içindeki kederi ve elemi, ezberinde izi kalan yüzünün izdüşümü süslesin, kan ve postal değmeyen seccadeleri. Mermerine rabtolunan bir rabıtayla bağlansın kalbin mihrabına mabetlerin ve çepeçevre kuşatsın, dudakları Afrika gibi susuzluktan kuruyan yetim yurdu âlemi, Halep’i, Humus’u, Endülüs’ü, bir zamanlar bizim olan illeri.

Kendini Hızır gibi hazırda tut ki, Huzur’a kabul edilmeyi beklerken mahzurlu olan her şeyden hazer edebilesin. Haznedarı olduğun hazineye gözün gibi ehemmiyet ver ki hazan mevsimlerinde bile mahzun olma. İlkyazda da olsa hüznü kalbinden uzak tutma ki huzura varınca ziyana uğrayanlar gibi mahcupluğun zindanında hapsolma. Buna mukabil azığını yanı başında hazır beklet ki, azla imtihan edilince çoğa savrulma.

Sıradan kullarla sırala ismini, saf tutar gibi hizala her muhalif rüzgârda savrulan bedenini. Sığdırmaya bak secdenin sığınağına, tabuta sığmaz sandığın gövdeni. Zinhar hatırından çıkarma zerreyi tartan terazileri, darası ‘miskal’e ayarlı ‘omuz başlarını denetleyen defterler’ ini.

Tevazu atını dört nala mahmuzlarken, dizginle deli taylar gibi nefsini ki nefesi izne tabi ‘kullardan bir kul olmaya’ muhtacız bugün, hazin bir sonun beklediği hesap gününden önce bizi. Ki en hızlı ama en uzun hesabın görüldüğü gündür o geri dönülmesi muhal olan gün.

Hesaba çekilmeden önce hesaba çek kendini, gök kubbeden sağanak sağanak yağmadan üstüne Hüzzam ve Hüseyni makamında salalar. Yinele muhasebe bilgini ki şaşmasın, gelir gider dengesi sıratla dengelenen hesabının. Süratle hesaplaş yanı başında olanla ya da aynı güneşi paylaştıklarınla.

Umudunu koru, çok şeritli hayat otobanında ‘köprüden önce son çıkış’ levhası yok sanma. Uyarı levhasını dikiz aynasından görünce, hayıflanıp ‘eyvah’ ların, nedametin yeline karışmasın istersen, önem önceliklerini yenile ömür güzergâhında. Servi serinliği gölgeli sessiz mabetlerin son cemaat yeri ışıklarının ışıttığı bir ıssız mesire yerine çıkan bu işlek yolun işaret ve işaretçilerini gözünün eşiğinden sakın ayırma.

Dervişlerin göğsünde harlanan ateşin yangınıyla tutuştur, döşünün sol yanında biriken aşkın bitimsiz düşlerini. Bil ki ateşin bizzat kendisidir İbrahim’e gülşen olan. Tanrı’nın direktif ve gözetiminde çatılan ve inşa edilen gemiyi her daim gözetle ki kurtulasın tufanların en yamanından. Unutma ey insan! Bağrı yanık nice erenler yanmada buldu derman.

Nûn sahibi Yunus gibi, dağlarla boy ölçüşen dalgaların kuşattığı karanlıklar içinde, aydınlığın hasretiyle öyle yalvar ki çıkabilesin sahil-i selamete. Yenile gemini, onar gövdeni, alabildiğine derin hayat denizi. Yolun uzun, yükün ağır, yokuşun sarp, azığın az, tutabildiğin kadar hafif tut dünyanın ağırlığını.

Öykün, ‘çok ağlayan’ Nuh’a ki vasfı adının anlamında saklı. Bir tutma gönül mizanında,’ödül’e talip olanla ‘bedel’e talip olanı. Yalnız, ‘bedel’i, ‘ödül’e tebdil edeni talep et ki en ‘Âdil’ olan kabul etsin duanı.

Kıblenin, kalbinin ve kaleminin yüzü, yönelsin kâinatın hâkimine, kalbini taht edinene ve kaleme yemin edene. Yeni bir şehir kur, mücavir alanlarında, gönülden gönüle köprüler kurulan, sokaklarında riya barınmayan, ırmağından şer akmayan, çarşılarında haset satılmayan, terazilerinde hilesi daradan sayılan ama aldatanı ‘biz’ den sayılmayan.

Yeni bir medeniyetle kuşat sokakları, kentleri. Yayılsın seherlerde salalara karışan kuş sesleri, mabetlerde çoğalsın çocuk yüzleri. Kimliksiz bir saka ol, sulayan kimsesiz çiçekleri, ıssız bahçende açsın dünyanın rengârenk yetimleri.

Yama kalp kırıklarını, onar, yırtılan ‘öksüz’ avuçlarını. Kalbine konan kanadı kırık bir kırlangıcı düşün, salma mevsimsiz de olsa göğüs kafesine sığınan kuşları, susayan ağaçları, bir varil petrol uğruna babası öldürülen siyah tenli çocukları. Bir de sor kendine; “Gidersen kim sular fesleğenleri / Kuşlar nereye sığınır akşam olunca” ?

Biriktiredur, ardından; ‘Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür’ diyen asırlık dostları. Artık göç vaktidir arzın öteki yüzüne, ardına dönüp bakma sakın. O’ndan bile O’na sığın, Bir’le sokul kıyılarına, Beş’le doğrul, Otuz’la yoğrul, Kırk’la kurtul, öyle bir kulpa tutun ki; ‘Selam’ diye okunsun bütün dillerde adın.
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Recep Gökçınar - 8 yıl önce
güzel cümleler
Avatar
İlyas GÜNEŞ - 8 yıl önce
MaşAllah barekAllah Hüseyin hocam. Allah kalemini daim ve kavi, gönlünü hüşyar eylesin
Avatar
Yusuf KOÇ - 8 yıl önce
harika, tebrikler hocam tam şiir gibi olmuş
Misafir Avatar
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Yusuf KOÇ
EyvAllah Yusuf Ağabey teşekkürler...
Avatar
Huseyin COLAK - 8 yıl önce
Teşekkür ediyorum Recep Bey, İlyas Bey Müdürüm, bilmukabele.