Başkanlık sistemi ülkeyi böler diyenler yanılıyor.
Asıl sizin parlamenter sisteminiz Osmanlıyı yıkmıştı. Şimdi de benzer bir süreç olmasın diye başkanlık sistemini istiyoruz.
Başkanlık meselesiyle ilgili partilere bir göz atalım:
Ak Parti cenahı topyekûn başkanlıktan yana. Çünkü güçlü bir ülkenin ancak güçlü bir yönetim sayesinde gerçekleşebileceğini biliyorlar.
MHP başkanlığa artık daha ılımlı yaklaşıyor.
CHP ve HDP ise başkanlığa tamamen karşı. Bunların başkanlığa karşı çıkması yalnızca başkanlığı, Erdoğan ve taraftarlarının istemesinden kaynaklanıyor.
Bunca kısır tartışmanın arasında ülkemizdeki ilk parlamenter sistem tecrübesi de aklıma geldi.
Acaba bu parlamenter sistemi önce tarihimizde kimler istemişti?
Bu parlamenter sistemin gelişi neye mal olmuştu?
Gelince ne bedeller ödemiştik?
Şöyle bir memleketimizin parlamenter sistem tarihine birlikte bakalım isterseniz.
Osmanlıda parlamenter sistemi ilk kez isteyenler Batı yanlısı Jön Türklerdi. Neredeyse tamamı mason olan Ziya Paşa, Namık Kemal, Mithat Paşa 1877’de padişaha zorla Meşrutiyeti yani parlamenter sistemi kabul ettirmişlerdi.
Ülkedeki bütün toplum kesimlerinin “nüfusu oranında mecliste temsili”ne dayanan bu parlamenter sistemde gözden kaçan bir şey vardı.
O zamanlar ülke nüfusu 33 milyondu. Bunun 14 milyonu Müslüman, 18 milyonu Hıristiyan, 1 milyonu da Yahudi’ydi.
Bu nüfus oranının yansıtılmasıyla kurulacak meclisin ne kadar tehlikeli olacağını söylememe gerek yok.
Ki 93 Harbi adıyla tarihe geçen Osmanlı – Rus savaşına Müslüman vekiller karşı çıkarken Hıristiyan vekiller savaştan yana karar vermişlerdi.
Bu savaş neticesinde Osmanlı, Balkanlar üzerindeki topraklarından vazgeçerek günümüz Türkiye’sinin üçte birine yakın bir coğrafyayı nüfusu ile birlikte kaybetmişti. Sırbistan, Karadağ ve Romanya da daha sonra bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu sebeple 93 Harbi, Osmanlı’nın yıkılması ile sonuçlanan sürecin kırılma noktalarından biri olmuştur.
Bugün Allah korusun bir savaş söz konusu olsa meclisteki görüşmelerde HDP’nin olması bizim işimize mi gelir? Yoksa terör örgütlerinin ve yabancı ülkelerin mi işine gelir?
İşte aynı riski gören Padişah 2. Abdülhamit, 1878’de meclisi doğru bir kararla feshetmişti.
2. Abdülhamit daha sonra ülkeyi fiili bir başkanlıkla yönetmiş ve bugün bütün dünyaca hakkı teslim edilen siyasi dehası ile Osmanlıyı ayakta tutmuştu.
Bugün de ülkemiz o günlerdeki gibi zorlu bir dönemden geçiyor.
15 Temmuz darbe girişimi ile memleketimiz işgal edilmek isteniyor.
Bölgemizdeki bütün haritalar yeniden çiziliyor.
Yanı başımızda adı konmamış bir üçüncü dünya savaşı yaşanıyor.
Böyle bir dönemde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey güçlü bir sistem ve hızlı bir yönetim sistemidir.
Bu güçlü ve hızlı sistemin adı da açıkçası başkanlık sisteminin ta kendisidir.
27 Ekim 2016, 18:06
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Selim - 8 yıl önce
Sadece Başkanlık sisteminde de yeni sivil anayasada da en az 20 yıl geç kaldık. Sürekli bedelini ödüyoruz.
Ömer Faruk karagöz - 8 yıl önce
Degerli bilgilerini bizlerle paylaştığı teşekürler.Rabbim yolunu açık etsin
Mürsel - 8 yıl önce
Bence de böyle bir dönemde en güçlü yönetim Şekli başkanlıktır. Ancak Başkanlığın ne işe yarayacağını ak partililer bile bilmiyor
Nizamettin Şereflier - 8 yıl önce
ne güzel yazmışsın benim can kardeşim, birileri itiraz etse de inadına başkanlık başkada çıkış yok bu millet için.