Bir ülke için en gerekli olan, eğitimli insan yetiştirmektir. Çünkü ülkenin gelişmişlik düzeyi, eğitimle paralel olarak değişir. O nedenle de, gelecek nesillerin şekillendirilmesi için de, gereklidir.
Ancak ülkemizdeki eğitim sistemimiz, dünyada ki, değişime ayak uyduramamıştır. Bunun için de, eğitim müfredatının yeniden verimli bir şekilde düzenlenmesi kaçınılmazdır. Bu yapılırken, dinamik, çağa uygun ve değişime ayak uyduracak, kaliteli insan gücü yetiştirecek bir sistemin oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Bu nedenle, insan gücünü etkisiz hale getirecek, diplomalı cahil yetiştirmeye fırsat verilmemelidir. Bunun için de, öğrencinin ve ülkenin yararına olan değişiklikleri yapılmalıdır. Çünkü gelişen ülkelerin gerisinde kalmamak için, gelişmiş ülkelerdeki değişime de, ayak uydurmak şarttır. İşte o zaman yeniliklere ayak uydurmak mümkün olacaktır.
Ülkemiz de, Atatürk dönemi hariç, hiçbir zaman partiler üstü bir eğitim politikası oluşturulmamış, hükümetten hükümete ve hatta bakandan bakana değişen politikalar yürütülmüş ve bu yüzden, eğitim sistemimiz belli bir düzene oturtulamamış, eğitimde süreklilik yaratılamamıştır. Bu da, eğitim düzeninin yaz – boz tahtasına çevrilmesine neden olmuş, amaca yönelik öğrenci yetiştirilmesi sağlanamamıştır.
BU YARA MUHAKKAK TEDAVİ EDİLMELİDİR!!
Bir ülke için en gerekli olan, eğitimli insan yetiştirmektir. Çünkü ülkenin gelişmişlik düzeyi, eğitimle paralel olarak değişir. O nedenle de, gelecek nesillerin şekillendirilmesi için de, gereklidir.
Ancak ülkemizdeki eğitim sistemimiz, dünyada ki, değişime ayak uyduramamıştır. Bunun için de, eğitim müfredatının yeniden verimli bir şekilde düzenlenmesi kaçınılmazdır. Bu yapılırken, dinamik, çağa uygun ve değişime ayak uyduracak, kaliteli insan gücü yetiştirecek bir sistemin oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Bu nedenle, insan gücünü etkisiz hale getirecek, diplomalı cahil yetiştirmeye fırsat verilmemelidir. Bunun için de, öğrencinin ve ülkenin yararına olan değişiklikleri yapılmalıdır. Çünkü gelişen ülkelerin gerisinde kalmamak için, gelişmiş ülkelerdeki değişime de, ayak uydurmak şarttır. İşte o zaman yeniliklere ayak uydurmak mümkün olacaktır.
Ülkemiz de, Atatürk dönemi hariç, hiçbir zaman partiler üstü bir eğitim politikası oluşturulmamış, hükümetten hükümete ve hatta bakandan bakana değişen politikalar yürütülmüş ve bu yüzden, eğitim sistemimiz belli bir düzene oturtulamamış, eğitimde süreklilik yaratılamamıştır. Bu da, eğitim düzeninin yaz – boz tahtasına çevrilmesine neden olmuş, amaca yönelik öğrenci yetiştirilmesi sağlanamamıştır.
Batıya yönelik eğitim sistemi alınmaya çalışılmışsa da, batının iş ahlakı değil, yaşam tarzı örnek alınmış, alınması gereken batı teknik ve eğitimi ele alınması gerekirken, bu yapılmayarak, batı kültürü ve yaşam tarzı ele alınmış, tüm kavramlarımız unutulmaya çalışılmıştır. Netice de, kendi değerleriyle barışık olmayan bir toplum yetiştirilmiştir.
Bunların neticesinde, alt yatırımı olmayan, bilgisinden yararlanılacak öğretim kadrosu bulunmayan, üniversiteler açılmış ve netice de, bez fabrikasının bez ürettiği gibi, ezbere dayalı eğitim gören öğrenci mezun edilmiştir.
Bir taraftan üniversiteler açılıp harıl harıl mezun verirken. Mezun olan gençlerin nasıl bir işe yerleştirilecekleri düşünülmemiştir. İş bulamama yüzünden, boşta kalan gençler, kaderleriyle baş başa bırakılmışlardır.
Eğer ki, mezun olan kişilere iş bulunmuyorsa, ya da tam manasıyla yetişmiş eleman yoksa okullar diplomalı cahil yetiştiriyor demektir. Oysaki okullar ilim ve bilim sahibi kişileri yetiştirmeli, mezun edilecek öğrenciler, ihtiyaç duyulan konularda, ihtiyaç kadar okutulmalı ve kaliteli kişiler mezun edilmelidir. Bir fabrikanın top top kumaş ürettiği gibi mezuniyet vermemelidir. Eğitimde ağırlık, ilim, bilim ve sanat yönelik olmalıdır.
Ülkemizde, devlet ve vakıf üniversiteleri dâhil olmak üzere, yaklaşık 180 üniversite bulunduğu bir gerçektir. Bu üniversiteler ve açık öğretim üniversitesi de dâhil olmak üzere, 8 milyon, 732 bin 307 öğrenci okuduğu söylenmektedir. Her yıl yaklaşık olarak % 11 mezun verildiğini düşünürsek, yılda 8 bin, 732 kişinin mezun olacağı anlaşılacaktır.
Mezun edilecek olan 8 bin, 732 kişinin işe yerleştirilmesi için, yeterli kadro ve iş imkânı olamayacağına göre, o kadar insan işe alınamayacak ve diplomalı işsizler oluşacak ve bu oran, her yıl için eklenerek artacaktır. Çünkü üniversite mezunu bir kişiyi, rast gele bir işte çalıştırmakta uygun olmayacağından, bu kişiler perişan bir vaziyette, avare avere dolaşacaklardır.
Bu gibi hallerde, devlet bu gibilere iş bulmak mecburiyetinde değildir de denilemez. İşsiz kişilere iş bulmak ya da iş imkânı yaratmak devlet olmanın gereğidir. Kaldı ki, okul açıyorsun, o zaman mezun olanların iş durumunu da düşünmek zorundasın.
Eğitim seviyesi düzeltilmediğine göre, şimdiye kadar söylene gelen söz, gerçekleştirilmek mi isteniliyor? “ Bir ülkeyi yok etmek için. Atom bombası veya füze atmaya ihtiyaç yoktur. Bunun için eğitim seviyesini düşürerek, kopya çekmeye müsaade etmek yeterlidir. O zaman, hasta doktorun elinde can verir. Binalar mühendis ve müteahhidin elinde çöker. Para ekonomistlerin elinde ölür. Adalet hâkimlerin elinde yok olur. Neticede eğitimin çökmesi, ulusun çökmesi olur.”
Bu konu ülkenin kanayan bir yarası olmuştur. Bu yaranın tedavisinde zorunluluk vardır. Eğer ki, ülkenin çökmesini istemiyorsak, bu derde biran evvel çare bulunması gereklidir.