UGT Yazarı bu yazısında, pandemi nedeniyle bunalmış insanları kullanmak isteyen muhalefetin hayallerini yazdı.
Zor günler yaşıyoruz. Bütün dünya zor günler yaşıyor. Ülkemizde yaşayan hiç kimse daha önce böyle bir şey görmedi.
Öncesi yok, bu boyutta bir tecrübemiz yok, alınmış derslerimiz yok. Daha da kötüsü tünelin ucunda ışık göründü mü, onu da bilmiyoruz. Göründü sanıyoruz ama sonra yeniden kararıyor.
Çok kötü yazılmış distopik bir romanın içinde gibiyiz.Hem madden hem manen zor durumdayız. Üstelik elimizden de fazla bir şey gelmiyor. Bir yılı geçti artık, insanlar güzel bir şeyler duymak istiyorlar, umutlanmak istiyorlar.Yapılacak çok güzel şeyler var da hükümet mi beceremiyor? Birilerinin harika fikirleri var da kâle mi alınmıyor? Komşularımız salgın bağlantılı sorunlarını çok güzel çözüyorlar da biz mi halledemiyoruz? Bakıyoruz dünyanın sayılı metropollerinde bile kabus yaşanıyor. Hatta görece olarak iyi durumdayız. Salgına rağmen büyüme kaydeden ender ülkelerden biriyiz.
Öte yandan, son yirmi yıl attığımız en büyük adımlar da sağlık sektöründe oldu. Yirmi yıl önce bu hastanelerin, yatakların ve sağlık hizmetlerinin onda dokuzu yoktu. Hükümet boş durmuyor. Cumhurbaşkanı gidiyor, Dışişleri Bakanı gidiyor, Turizm Bakanı gidiyor, ihracatı kurtarmaya, turizm kurtarmaya çalışıyorlar. İHA’lar üretiyoruz, SİHA’lar üretiyoruz. İlk kez Avrupa’ya savunma sanayi ürünleri satıyoruz.
Asya çoktan pazarımız. Eldeki avuçtaki de zor durumdaki vatandaşlara adil bir şekilde dağıtılmaya çalışılıyor. Belli ki can çekişmekte olan esnafa can suyu verilmeye çalışılıyor. Ne yapılırsa yapılsın bir yılı aşkın bir zamandır hayatına ket vurulan insanların sıkıntısını sıfırlamak mümkün değil. Peki bu dumanlı ve sıkıntılı havada muhalefet ne yapıyor? Hükümete akıl mı veriyor? Şunu şöyle yaparsanız ihracatımız yükselir, turist gelir, istihdam artar mı diyor? Hayır. Peki ne yapıyor?
Zaten manen ve madden yorulmuş insanların üstüne umutsuzluk, kaos, yalan ve iftira boca ediyor. Siyasi ortamı zehirliyor. Oturmuşlar tek kişilik ipe sapa gelmez, konudan konuya savrulan, bir saatte 150 kişiye bir şeyler sıvayan, kendi içinde bir mantık silsilesi bulunmayan tek kameralı siyasi gösterileri izliyor ve bundan medet umuyorlar. Zaten bunalmış halk acaba bu yalanlarla daha da bunalır da bize bir “ekmek” çıkar mı çakallığındalar.
Halbuki bu görüntülere itiraz etse ve tepki gösterebilse siyaseten kazanacak ama nerede o kafa...
Son okuduğu kitap İnce Mehmet olan bilgi birikim fukarası muhalefetin başı, “Gençlik Burada” diye bir profil resmi koymuş, araya numunelik bir de türbanlı kız yerleştirmiş, oy verme yaşına yeni girmiş dijital çağ bebelerine aklı sıra şirinlik yapıyor. Bırakın o çocukları, o çocukların babalarının bile çok gerisinde kalmış bir dinozor “Gelin kuzucuklarım bakın neler yapacağız” babında sosyal mesaj yaveleri yumurtluyor. Gençleri, o boş beleş “Güzel günler göreceğiz, merak etmeyin o gün gelecek ve bu başınıza gelenleri unutacaksınız, pirüpak, tertemiz bir ülke vaadimdir size” klişelerini ciddiye alacak kadar saf sanıyor.
Ana muhalefet liderinde son zamanlarda bir de cumhurbaşkanı adayı olma sevdası başladı. Elbette ana muhalefet liderinin cumhurbaşkanı adayı olmasından daha doğal bir şey olamaz. Zaten doğal olmayan daha önce aday olmaması idi. Ama insan merak ediyor; peki, neden şimdi? Neden daha önce iki seçimden de öcü gibi kaçıp yerine birilerini aday gösterirken şimdi “Haydi Erdoğan, Allah’ını seversen artık kaçma seçimden. Korkma! Yakışmaz bizlere korkmak...” diye efelik taslamaya başladı? Bu kez kazanacağına dair bir ışık mı gördü, bir tüyo mu aldı? Valla, kusura bakmayın ama ben kendisinin bir ışık gördüğünü falan sanmıyorum. Nasıl ki daha önceki adaylar kendi fikri değilse, şimdi kendisinin aday olması da kendi fikri değil. Yok onda öyle bir karar verme bilgi, birikim ve duruş.İşte asıl mesele de burada başlıyor. Tam salgının ortasında insanların en bunaldığı anda bu muhtıralar, bu tek kamera siyasi gösterileri ve artık sırada ne varsa hiçbiri tesadüf değil.
Her biri bütünlüklü bir saldırının parçası. Çünkü içinde Biden var, FETÖ var, PKK var, Macron var, Miçotakis var…
Salgın kadar yıkıcı bu tehdide karşı hazırlıklı mıyız?