Bilirsiniz her dönemde bazı insanlar vardır kraldan çok kralcıdırlar.
Benim gözüme pek bir komik görünürler.
Zift gibi yapışırlar ve saldırgan mizaçlıdırlar. Her ne yaparlarsa gücün sahibinin adına yaptıklarını iddia ederler; oysa gücün sahibinin ne bunlardan haberi vardır ne de böyle bir tasarrufa dönük isteği ya da meyili. Bu kraldan çok kralcıların tek derdi şahsî menfaatleridir.
Eşref-i mahlûkat mertebesine ulaşabilme istidadı olan yaratılmışlardan insan denen varlığın arasında böylelerinin olması elbette üzüntü vericidir; zîrâ insan akıl sahibidir ve yeryüzünün sultanıdır. Dünya nimetlerinden en güzel şekilde istifade edip huzur içerisinde yaşam sürmek varken üç günlük fânî hayatı herkesin burnundan getirmek için envaı çeşit yol geliştirirler.
Ve böylece iyilerin ve kötülerin mücadelesi başlar. Bakmayın çoğul eki kullandığıma. Kötüler her dönemde sayıca azdır; ne var ki iyiler, kötülerin bayağı ve çirkin dil ve anlatım biçimlerini kullanmadığından kötülerin sesi gür çıkar. Kötülerin, çıkarttıkları gürültü ile devirmedikleri çam, kırmadıkları gönül, çiğnemedikleri değer kalmaz.
Her an her yerde saldırabilirler. Bakkalda, pazarda, bankada, hastanede, düğünde, dernekte, otobüste, dolmuşta, hatta kabirde… Aklınıza gelebilecek hemen her yerde yani.
Söz konusu saldırganlıklarına örneğin Atatürk sevicilik kılıfı giydirirler. Her ne yaptılarsa Atatürk adına yaptıklarını iddia ederler. “İnsan hakları” onlar için iki kelimeden ibaret bir tamlamadır sadece. Ne giyeceğinizi ve nasıl giyineceğinizi, ne yiyeceğinizi ve nasıl yiyeceğinizi, nasıl tatil yapacağınızı, nasıl ve ne şekilde toplum hayatına gireceğinizi -ki bu liste bütün bir yaşam biçiminizi kapsar- emir vererek bildirirler.
Sizin insanî değerleri uygulayarak âdâb-ı muaşeret kurallarına göre muhatap oluşunuzu zayıflık ve korkaklık zannederler.
Bu milletin şerefli ve asil bir komutanı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kabrine gider, zahmet edip iki dakika tefekkür etmeden - Atatürk nasıl bir düşünce insanıydı, nasıl bir liderdi, nasıl bir erkekti, nasıl bir evlattı, nasıl bir yurttaştı- düşünmeden, boy boy fotoğraf çektirip en acilinden sosyal medyada paylaşıp arkasına bakmadan ve kabir âdâbına uymadan Anıtkabir’den ayrılırlar.
Sıkmayın canınızı, bu tür canlılar deri değiştirerek tarih boyunca hep var olmuştur...”
Okurlarımdan genç bir hanımefendinin Anıtkabir ziyaretinde uğradığı saldırının ardından kendisini teselli etmek için olay değerlendirmesinden bir bölümü paylaştım sizlerle kıymetli okurlarımız.
Genç hanımefendi, fırsat buldukça Anıtkabir’e gittiğini ve dua etmeden ayrılmadığını söylüyor. “O gün de tam mozolenin önünde durmuş Fâtiha Sûresi’ni okuyordum. İki kadın geldi. Sağ çaprazımda durdu. İkisi de tek tek birbirinin fotoğrafını çekti ve çıkış kapısına doğru giderken “Senin gibi gericiler yüzünden memleket bataklığa döndü.” şeklinde hakaretine birkaç ekleme de yaparak hızla uzaklaştılar yanımdan.” diye içini döktü.
Hiçbir devirde hiç kimseye yakışmaz; fakat şu çağda olacak iş mi böylesi bir yabanıllık.
Ne diyelim?
Hayat boyu terbiye- eğitim şart vesselâm…