“Sui misal, misal olmaz” demiş atalarımız. Ama yanılmışlar.
Türkiye’nin eğitimde istenilen noktaya gelemeyişinin tek sorumlusu olan eğitimcilerle, hesaplaşmak, onları yerin dibine batırmak, hak ettikleri cezayı vermek istiyorsanız, onları toplumun, velilerin, özellikle öğrencilerin gözünden düşürmek istiyorsanız, çok doğru yoldasınız. Tebrikler. Devam edin lütfen. Türkiye son 15 yılda güzel gelişmelere sahne oldu. Eğitimde bütçeden aslan payını eğitime ayırdınız. Ama öğretmenler sizi utandırdı. Gözünün yaşına bakmayın. Onlar her türlü hakarete müstehaklar. En ufak bir hatalarını gördüğünüz zaman, okula baskın yapın. Çocukların önünde haddini bildirin. Aman ha, yoksa çocukların psikolojisi bozulur. Buna sakın fırsat vermeyin.
Eğitimde ne kadar kötü örnek varsa, onları engellemek için, toplumun tüm kesimleriyle, görsel ve yazılı basınıyla, internetten, bulduğunuz tüm imkanlarla bu kötü örneklerin üzerine gidin. Hadsizlere haddini bildirin ki, kimse bir daha o kötülüklere bulaşmaya cesaret edemesin. Eğitimi ancak bu şekilde düzeltebilirsiniz.
Birinci sınıfta, bir harfi yazamayan öğrencisini tartaklayan, hakaret eden “öğretmeni” ana haber bültenlerinizde, tüm öğrencilerle birlikte 80 milyona rezil edin ki, çocuklar bir daha böyle bir feceate maruz kalmasın. Gerçi biraz çocukların gözünde eğitim ve öğretmen kimliği değerini yitirir, ama kimin umurunda. Yeter ki siz o hadsizlere haddini bildirin.
Okulda çocuğunuzun başına bir kaza geldiğinde, önlem almayan okul idarecilerini, çocuğunuza sesini yükselten öğretmeni, cezalandırmak için, kendi çocuğunuzun ve yüzlerce öğrencinin önünde her türlü hakareti yapabilir, hatta tartaklayıp, birazda kaşıyabilirsiniz. Bu sizin en doğal hakkınız. Onlar bunu hak ettiler çünkü. Çocukların gözünde değerini kaybeden öğretmen, okul, olsun olsun, önemli değil.
Hani bir hikaye anlatılır ya:
Çölün ortasında aç-susuz ölümü bekleyen yolcu hikâyesi. Yoldan geçen bir başka yolcu, devesinden inerek ölümü bekleyen adamı yemeğinden, suyundan yedirip içirir. Hayata döndürür. Üstelik devesine bindirip kendisi yürümeye başlar. Deveye binen adam topuklayıp kaçarken, devenin sahibi arkadan seslenir:
-“Dur arkadaş dur. Tamam, deveyi de al git. Ama sakın, bu olayı kimseye anlatma. Deyince hırsız şaşkınlıkla durur. Geriye dönüp, -“Niçin kimseye anlatmayayım?
-Eğer bu olay duyulursa, yolda kalmış birine kimse yardım etmez de onun için...”
Hırsızlık anında dahi, hırsıza ders vermeye çalışan bu adama kulak asmayın. Enayi işte, ne olacak.
Bu alçak hırsızlığı bizzat anlatıp, yaymak varken. Kimin umurunda yolda kalmış birine yardım etmek. Hırlımı hırsız mı? Nerden bileceğiz. Eğitimde de böyle, tüm kötü örnekleri var gücümüzle, tüm imkanlarımızla ifşa edelim ki, hiç kimse bir daha böyle hadsizliklere cesaret edemesin.
Çocukların zihninde, gönül dünyasında zedelenen öğretmen profili, rol model olacak, öğrencisinin ruhuna ve gönlüne dokunup dönüştürecek gönül mimarlarının arasında, sayıları azda olsa şizofrenler, karaktersizler, hasta ruhlu insanlarda var olabilir . Aman ha , böyle çirkin olayları afişe etmezsek, çocuklarımızı nasıl koruruz. Mazallah.
Bizim, millet olarak çok iyi bildiğimiz ve mutlaka bir fikir ve görüşe sahip olduğumuz üç mesele var.
1. Siyaset
2. Eğitim
3. Din
Bu konular hakkında herkes her şeyi söyleyebilir.
Mesela eğitim. Eğitim hakkında atacağınız hiçbir adımı, yapacağınız hiçbir yeniliği, değişikliği eğitimcilere sormanıza gerek yok. Bu memlekette herkesin yolu bir şekilde okuldan geçmedi mi? Canım hepiniz en azından o sıralarda öğrenci olarak oturdunuz ya. Sizden daha iyi kim bilecek. Boş verin eğitimcileri.
Unutmayın. “Eğitim, eğitimcilere bırakılmayacak kadar önemlidir.” demiş büyüklerimiz.
Bir milyona ulaşan sayısı ile eğitim çalışanları, kendi aralarından işi bilen, tecrübeli, ülke gerçeklerini ve dünyayı okuyabilenleri seçerek eğitimde söz sahibi olmaları çok gerekli değil. Size her hal ve şartta ve dahi kayıtsız şartsız, doğru yada yanlış sorgulamadan itaat eden insanlar bulmak lazım. Eğitim camiasından veya dışardan, farketmez. Eğitim şart, pardon itaat şart diyecektim.