Diriliş Ertuğrul dizisinin 45. bölümünde Ahi Evran ile birlikte görülen Evhadüddin Kirmani kimdir? Diriliş Ertuğrul dizisinde sürekli oynayacak mı?
Selçuklu döneminin önemli iki siması Ahi Evran ve Avhadüddin Kirmanidir. İki isim de Ahilik teşkilatı ve tasavvuf, tarikatler için önemlidir. Osmanlı'nın kurulduğu dönem Anadolu'da Ahmet Yesevi'nin önderliğinde tasavvufun hızla yayıldığı dönemdir.Bu dönem karışıklıklar olsa da tasavvuf sayesinde Anadolu ayakta durur.
Mutasavvıf ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebû Hâmid olup, Evhadüddîn lakabı ve Kirmânî nisbetiyle tanınır. Tanındığı nisbetinden, İran’da Kirman taraflarından olduğu anlaşılmaktadır. Bağdad’da ilim tahsil etti. Evliyâdan Rükneddîn Süncâsî’nin hizmetine girdi. Şihâbüddîn Sühreverdî hazretleriyle görüştü. Abbasî halîfesi Nasır bin Müstedî, halifeliğini tanıyan bütün İslâm memleketlerine, fütüvvet teşkilâtını yeniden canlandırmanın lüzumuna dâir mektûplar gönderdi. Bu meyânda bu teşkilâtı canlandıracak, insanları, kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlıyacak, zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil kimseleri de o memleketlere gönderdi. Evhadüddîn Kirmânî de talebesi Ahî Evren ile birlikte 602 (m. 1205) yıllarında Anadolu’ya geldi. Muhyiddîn-i Arabî, Şems-i Tebrîzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi zamanın büyükleriyle görüştü. Konya’ya yerleşti. Kendisi için kurulan dergâhta dersler verip talebe yetiştirdi. Kasaba ve köylere yetiştirdiği talebelerini gönderdi. Anadolu’nun birçok kasaba ve köyünü tek tek dolaştı, insanlara Allah aşkını, din kardeşine muhabbetin lüzumunu, din bilgilerini öğrenip tatbik etmenin gerekli olduğunu anlattı. Belâlara sabredip, ele geçen mala kanâat etmenin, din kardeşinin malını, namusunu, canını da korumanın lâzım olduğunu bildirdi. Yazmış olduğu şiirlerinde de bu sözlerini nakletti. Eserlerinden “Misbâh-ül-ervâh” ve “Menâkıb”ı meşhûrdur.
Evhadüddîn Ebû Hâmid Kirmânî anlatır: Gençliğimde Hocam Rükneddîn Süncâsî’nin hizmetinde bulunmakla şereflendim. Bir yolculuğunda hizmetini görür idim. Hocam çok şiddetli bir karın ağrısına yakalanmıştı. Hastahâne olan bir şehirden geçerken hastahâneye uğramak için müsâade istedim. Müsâade etti. Hastahâneye gittim. Orada bir kişinin, talebelerinin ortasına oturmuş ders verdiğini gördüm. Yanlarına yaklaştım. Ders veren kişi, kalkıp yanıma geldi. Elimden tuttu. Hiç tanımadığım bir kimse idi. Bana “Hacetin nedir?” diye sordu. Hocamın hâlini ona söyledim. Bir darı getirip bana verdi. Benimle dışarı çıktı. Bana çok izzet ve ikramda bulundu. Gelip hocama durumu anlattım. Bana tebessüm edip; “Ey tecrübesiz çocuk! Sana ikram eden ben idim. O kimse oranın vâlisi idi. Senin ısrârın karşısında sana izin verdim. Orada o kimsenin sûretine girip seni karşıladım. Sana izzet ve ikramda bulundum. Karşılamayı o kimseye bırakmadım. Çünkü, sana ikramda bulunmayıp, seni mahcûb etmesinden korktum” dedi.
Rükneddîn Alâüddevle anlatır: Sühreverdî yolunun sâliklerinden biri, Minâ’da anlattı: “Birgün Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin huzûrlarındaydım. Evhadüddîn Kirmânî’nin huzûruna gelmemesini söyledi. Evhadüddîn bu haberi duyunca; “İstemem müsbet ile ansın beni, gönlüne getirsin mest eder beni” beytini söyleyip “Elhamdülillah hocamızın ağzında adımızın anıldığını duyduk” diye sevindiğini gördüm.”