Umut insanın kalesi,korku uçurumudur.Cürmün ecrini ecrin cürmüne tercih edince muhtacız şimdi nazlı bir niyaza ve ne çok açığımız var dua dağarcığımızda. Sessiz kaldık ama sensiz olamadık.Saçlarımızı ıslatan rahmet değil artık,göğümüzde salınan güvercinlerin gagasında zeytin dalları yok,ebabil kuşları petrole bulanan ‘siccin’ taşları yağdırıyor üstümüze.Göğsümüzün sol yanında bir baygınlık,kalbinin ritmi dolara,borsaya ve tuttuğu takımın atacağı gollere ayarlı mutluluk trendimizperdeliyor gözlerimizi,filmin sonunu beklerken rahat koltuklarımızda.
Ölümden bir başka ölüme kaçan annenin gözyaşları ıslatıyor denizi,dudağında tuzlu sudan kalma kekremsiliğiumut bağladıklarının ilgisizliği ile örterken acıyla dilinden dökülen birkaç kelimenin ağrılığına dayanamayan yeryüzü sallanıyor ayaklarımızın altında depremler gibi.Nar günah rengini alıyor şimdi,nefsini bilmeyince,kendini silmeyince insan. Leyla’sı Mevla olmayanın Mevla’sı Leyla olur.Yaşam da bir Leyla’dır oysa, rüyadan uyanıncaya kadar.
Senin ölümün değilmiş meğer,en elim elemlerin elimizden aldığı ölüm,bildik ki ülkenin en ürkek ezgisi olmaktan özge meramın yok yazgıdan beklediğin.’Biz seni yetim bulup barındırmadık mı?’kadim hitabında tazelenir kanadı kırık acılarla yüklü anıların.
Bildik ve anladıkseni.Dudağında söylenmemiş sözler,yüreğinde hasret kalmıştır.Sorgula bizi,eylemlerden geçir,boynumuz sözden incedir bizim. Umutların sürgün versin,filizlensin,her karanlık şafağında gecenin.
‘Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna hangi günahı sebebiyle öldürüldüğü’ sorulmadan,tadına bakamadığı suyla boğulan Aylan,yürek yüklerimizi bir meleğin kanadından koparıyoruz, tanık olunca duaların ete ve kemiğe bürünüşüne.
Yanağına tebessümün gölgesi yerine kırağılar düşen çocuk;minik pabuçların emanet bize,bir de senden arda kalan,deniz ağlaması gibi hüzün buğusu gözlerin. Sen gittiğinde yağmurlar biriktirdik gözlerimizde bulutların yerine.İçimizin rüzgarında tüllenen acıların çoğaldıkça sesini çoğaltıyoruz düşlerimizde.Sesin ki yankılanmasıdır suskunluğumuzun, mazlumun masumluğu,iffeti ve Meryem’i olan.
‘Dönüyor burgaç/Dünya üstten¸yanlardan daralıyor/Ovalardan dar geçitlere sürülen sığırlar gibi/Bir gün ister istemez/Karşısında olacaksın kaçtıklarının/Dua et/O gün henüz mahşer olmasın...’dediği gibi Zarif Şair’in,bir ‘sayha’ ile kabirlerden doğrulup telaşla,yakalaşan hesabımıza koşarken yüzümüzde mahcupluğunun izleri,boynumuz bükük ve arzın yüzüne dönük bakışlarımızla karşılayacağız seni.
Sen rahat uyu pabuçları alnımızda utanç bırakan çocuk,sahile vuran minik bedenin değil senin, insanlığımız;bir de batı bandıralı gemiler gibi karaya oturan hırslarımız,arzularımız.
Dünya ‘oyun ve eğlenceden’ ibaretse yokluğuna armağan olsun varlığımız.