Eğitim Bir-Sen Suriye'de yaşanan zulme sessiz kalmıyor. Eğitim Bir Sen Ankara 4 Nolu Şube Başkanı Tekin Korku, Halep için özel bir yazı yayımladı. Korku'nun 'Yükümüz İnsanlık Yönümüz Halep' başlıklı yazısına haberimizden ulaşabilirsiniz.
“İşte geldim gidiyorum, şen olasın Halep şehri, çok ekmeğin tuzun yedim helal eyle Halep şehri...”
Anadolu’dan Mezopotamya’ya, Akdeniz’den uzak Asya’ya tüm yolların kesiştiği hanlar, hamamlar, kervansaraylar, camiler ve medreseler şehridir Halep. Asırlardır ilme irfana beşiklik etmiş, sanatın ve ticaretin başkenti bir şehir. İslam dünyasının en son, en taze yarası, kanayan yarasıdır Halep. Gönül coğrafyamızın boynu bükük, kalbi kırık şehridir Halep.
Yüzyıllardır Hz.Zekeriya'yı bağrında yatırdın, Ümeyyed camiinde.
Pek çok farklı sokaktan ve hanlardan oluşan “Halep Kapalı Çarşı”n vardı ki, İstanbul'un kardeşi olduğunun kanıtıydı adeta. Altın/gümüş takılar, giysiler, halılar, kilimler, halep sabunu ve ipeklerle nam salmıştın dünyaya.
Sultaniye medresen vardı sonra, karşısında Sinan'ın maharetli ellerinden işlenmiş Hüsrev Paşa Camii. Halaviye medresende Mevlana'ya dersler verdin, pişirdin hazreti, uğurladın Anadolu’ya.
Ya Halep Kalesine ne demeli. Çevresindeki derin hendeklerle göğe yükselen duvarlarıyla, dünyanın en büyük ve en eski kalelerinden biri olan Halep kalesi. Selahaddin'in mührünü taşır.
Labirenti andıran daracık yolların vardı, yılan gibi kıvrıla kıvrıla uzanırdı. Tarihi evlerin suklarınla bir zaman tünelinde yaşatırdın misafirlerini.
Buğday tarlaların, fıstık bahçelerinle, güllerin, narlarınla Bereket-i İbrahim idin yüreğimizin çölünde.
Ah Halep!
Çocukluk hikâyelerimizin masal şehri.
Şimdilerde varil bombaları patlıyor, insanlık tarihi kadar kadim, kalabalık çarşılarında. Biz Müslümanlar varil varil benzin biriktirirken, insanlığımız da santim santim tükenmekte.
Misket bombaları dağılıyor sokaklarında. Tarihin, şöhretin ve kültürel mirasınla beraber vicdanlarımız da yok oluyor. Misket denen şeyin oyuncak değil, bombadır Halep’teki adı.
Ve modern zamanın toplu kıyım yöntemi bomba yüklü araçlar viraneye çevirirken on bin yıllık şehri bir baştan bir başa, yitip giden geleceğimiz, umutlarımız ve hayallerimizdir aslında. Merhametimizdir yok olan.
Fosfor insan bedenini kavurup kül eden ateşin adıdır Halep’te. Fosfor bombaları, kimyasallar! ah kimyasallar! Mazlum coğrafyamızın kaderi, kapanmaz yarası, acı kederi.
Dün Halepçe'de “anne, hava elma kokuyor” diyen ve sonra da kendini usulca ölümün kollarına bırakan yavrular, Srebrenica'da “çocukları da kurşunla öldürürler mi anne”' diye yüreğimize kurşundan daha delici kelimeler saplayan çocuklar, ambulansta tedavi edilirken etrafa korku dolu bakışlar savuran Ümran bebeğin kardeşleriydi.
Ey masum bakışlarıyla yüreklerimizin derinliklerine, “uyanın artık!” mesajını haykıran mazlum bebek! Söyle şimdi biz başımızı hangi taşlara vuralım. Hangi cani, hangi despot dokundu hayallerine. Hangi müstekbir babanı aldı, hangi zalim çocukluğunu çaldı senden. Sen ey masum çocuk! Sen küçücük bedeninle zulmün en çetin halini resmederken dünyanın kirli belleğine, biz hangi sahte mazeretlerin ardına sığınalım. Hangi uluslar arası yalanlar, toplantılar, belgeler senin yaralarını sarar. Hangi mülteci kampı acılarını dindirir. Söyle Ümran bebek, cennete hangi pasaportla gidilir!
Israfların, masrafların yüzyılında Halep'te çocuklar ölüyor açlıktan! “Ey ölüm meleği acele et ve ruhumu al ki, artık cennette yemek yiyeyim.” diye yalvaran Halepli kız çocuğunun çığlığı, sinemizde ne zaman bir karşılık bulacak? Yirminci yüzyıl Halepçe ve Srebrenica ile kapandı, yirmi birinci yüzyıl Halep ile açılmasın n'olur.
Hastaneler vuruldu, yetimhaneler, evler, okullar yerle bir oldu. Gençler, çocuklar bu son mesajımız olabilir diye çağrıda bulunuyorlar. Yani bize son bir şans veriyorlar aslında. Kirlerimizden arınmak için son bir şansımız var.
Dünya sussa biz susmayacağız haykırışına ses vermenin zamanı gelmedi mi? Onlar zannediyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa hakikat susmayacak!
Ey ateşten libaslarla cellatlara direnen şehir! Şükürler olsun ki, “Kul lillezîne keferû se tuglebûne…” (De ki; Ey kafirler, yakında yenileceksiniz!) hakikati acılarımızı dindiriyor. Yine şükürler olsun ki, “Halep’e yol açın” diyen modern dünyanın ebabilleri, erdemli cengaverleri yola çıktılar.