2003 tarihli bir televizyon programında Necmettin Erbakan Hocam ‘Birgün Suriye saldırıya uğrarsa bilin ki hedef Türkiye’dir.’ dediğinde daha 10 yıl bile geçmeden Suriye’de vekalet savaşlarından, proksi savaşlara, proksi savaşlardan III. Dünya Savaşına giden bir süreci yaşayacağımızı hiçbirimiz tahayyül dahi edemezdi.
Evet… Bugün Suriye, Dünyayı III. Dünya Savaşına götürmektedir. Tıpkı Polonya’nın II. Dünya Savaşına, Sırbıstan’ın I. Dünya Savaşına götürdüğü gibi…
Suriye’deki çatışmaların geldiği nokta bize, II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan düzenin dünyayı yönetme kapasitesinin kalmadığını göstermektedir. Sistem bırakın Dünyayı yönetme iddiasını, kuruluş amacı olan ulus devlet temelli sınırların değişmezliği prensibini dahi garanti altına alamamakta ve dünyanın güvenliğini sağlayamamaktadır. Ancak yazımızın konusu bu değil… Asıl üzerinde durmak istediğim konu ‘Suriye Savaşının kazananı İsraildir Tezi’…
İsrail’in Yahudi teolojisinden ilham alan Arz-ı Mevud (Vaat Edilmiş Topraklar) bir süreç olarak aşama aşama hayata geçirilmektedir. Arz-ı Mevud, Nil’den Fırat’a kadar bölgenin Tanrı tarafından İsrail’e hediye edildiğine dair bir inanç... Kuzey sınırı Türkiye’ye, güney sınırı Mısır’a uzanan Arz-ı Mevud’un ilk aşaması Filistindi ve bu aşama İsrail tarafından başarı ile uygulandı. Filistin tam anlamıyla İsrail hakimiyetine girdikten sonra ikinci aşamaya geçildi. Şu an ikinci aşamayı yaşıyoruz. Fırat’ın batısındaki topraklar -Irak, Suriye- önce istikrarsızlaştırıldı, ardından insansızlaştırma süreci başlatıldı. İşte İŞİD’in kilit rolü burada devreye girmektedir.
Bir kurgu örgüt olarak İŞİD, 4 boyutta Batı Emperyalizmine ve İsrail’in çıkarlarına hizmet etmektedir.
İŞİD, Fırat’ın batısındaki mukim halkı göçe zorlayarak bölgeyi insansızlaştırmaktadır. Şehirlerde katliam yapan örgütün, şehirleri boşaltarak şehri terketme çağrısında bulunması ilginçtir. Bölge insansızlaştırılarak İsrail hakimiyeti ve Yahudi yerleşimciler için alan açılmaktadır. İsrail, geçmiş deneyimlerinden ders çıkararak, Filistin’de yaptığı hatayı tekrar etmemektedir. Filistin’in işgali sırasında İsrail, Yahudi yerleşimcilerce işgal edilen toprakların asıl sahibi Müslümanların Gazze’ye göç etmelerine izin vermek zorunda kalmıştı. Gazze’de bugün Konya’nın %1’i kadar bir alanda 1,5 milyon insan yaşamaktadır ve 1,5 milyon insan İsrail’in Arz-ı Mevud’un gerçekleştirilmesine dair güney operasyonları için en önemli risktir. Türkiye’nin Gazze hassasiyetinin bir nedeni de budur. Türkiye’nin Gazze hassasiyetinin insani, islami temelleri olduğu kadar stratejik temelleri de vardır bu temel Türkiye’nin güvenliği konseptlidir. Bu konsepti daha net ifade edebilmek için 2013 yazında Türkiye ve Mısır’da yaşanan toplumsal kurgu eylemlere odaklanmak gerekir. Her iki ülkede de eşzamanlı olarak başlatılan Gezi olayları ve Mursi’nin devrilmesi ile sonuçlanan süreci İsrailli politikacıların ‘güneydeki düşmanımızı düşürdük, kuzeydeki düşmanımızı ise düşüremedik ama sarstık.’ olarak tanımlaması, İsrail’in bu iki ülkeye yönelik stratejisini ortaya koymaktadır. Gezi’nin hemen ardından nihai darbeyi vurmak için başlatılan 17-25 Aralık Paralel kalkışmasını da bu çerçeveden değerlendirmekte fayda var.
Bir ayrıntı daha… Geçen ay içinde Sina Yarımadasında Rusya’ya ait bir uçak İŞİD tarafından düşürülmüştü. Uçak Sina yarımadasında düşmesine rağmen, Mısırlı yetkililerin uçağın Türkiye hava sahasında düştüğüne dair ilk açıklamaları 600km’lik bir hatayı taşımıyorsa bir kastı vardır. Bir hatırlatma; Sina Yarımadası Arz-ı Mevud’un güney sınırları içindedir.
Ontolojik olarak Yahudi teolojisini uygulamak zorunda olan İsrail’in varlığı nedeni ile Türkiye ile Mısır’ın güvenlik öncelikleri benzeşmektedir. Bu nedenle Türkiye güney savunma hattını, İsrail’in güneyinden Gazze’den hatta Sina Yarımadası’ndan kurmak zorundadır.
2. İŞİD, Türkiye’nin güney sınırı boyunca oluşturduğu şeritle bir bariyer işlevi görerek, Türkiye’nin tarihi hinterlandı olan bölgelerle (Erbil, Kerkük, Musul ve Halep) doğrudan ilişki kurmasını engellemektedir.
3. İŞİD, oluşturduğu İslam imajı ile İslam Medeniyetinin, Batı Medeniyetine meydan okuma potansiyelinin moral altyapısı tahrip edilmektedir.
4. İŞİD, yine oluşturduğu İslam imajı ile, Batılı ülkelerin İslam ülkelerinde yaptığı operasyonların uluslararası ilişkiler ve kendi kamuoyları açısından meşruiyet zeminini oluşturmaktadır.
İŞİD ile ilgili bir anekdot; Suriye diktatörü Esed’e karşı Dayr-ez Zor’da ilk isyan ateşini yakan El-Şeytaat aşiretidir ve bu aşiret ne yazık ki, İŞİD’in ilk kitlesel katliamına maruz kalan aşirettir. 1000’in üzerinde mensubunu İŞİD terörüne kurban vermiştir. Dayr-ez Zor’u ele geçiren İŞİD, büyük kitlesel katliamlar yaptıktan sonra bölgeyi Esed rejim güçlerine terketmiştir. Bu bile İŞİD’in kimlerin kontrolünde olduğunu göstermesi açısından yeterlidir.
Son bir sözde İŞİD üzerinden İslamın temel referanslarına saldıran neo-oryantalist analistlere…
İŞİD’i selefilikle ve Ahmed bin Hanbel’le (r.a) irtibatlandırmaktan vazgeçin, alakası yok…
İŞİD’in kökenini coğrafyamızda, tarihimizde ya da medeniyetimizde aramayın, bulamazsınız…
İŞİD, Ebu Gureyb laboratuarlarında mühendisliği yapılmış, kurgu operasyonel bir yapıdır.
Meraklısına Özel Not: Bilim Kültür ve Sanat Derneği (BİLKAD) organizesinde, 29 Aralık 2015 Salı günü saat 18.00’de Konya Kültürpark İl Halk Kütüphanesinde Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Araştırma Görevlisi Gökhan Bozbaş’ın ‘21. Yüzyılda Mısır’ Konulu söyleşisi vardır. Bu söyleşinin Mısır, Türkiye, Selefilik ve İŞİD konularında kafamızdaki pekçok karışıklığı gidereceğini düşünüyorum.