Vaktin Kalbi Durunca


Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

05 Aralık 2015, 21:44

Gidersen bu kent öksüz kalır, kuşların tünediği dallar kurur, susar çiçekler, ırmaklar akmaz olur, susuz kalır menekşeler. Tükenirbir lokma ekmek uğruna kül rengi hayalleri işçilerin. Tütmez olur dumanı, çiçeklenen düşlerinin bacasından şehnaz rüyalar yükselen fabrikaların. ‘Söyleyen dilleri söylemez’ olur adına adanan türkülerin, mızrabı kırılır yanık ezgilerin.

‘Seni de vururlar bir gün’ yalnızlık, akar gözyaşların silenin olmaz. Gitme ‘aklım sende kalır’  diyen kalbine umut yüklü kervanlar artık uğramaz. Bin yıldır akan ırmaklarda bin kez arınsan da ‘dünya kokuyorsun’ diyen Taptuk’ların bulunmaz. Yunus olur kapısında, baş gözü ile değil aşk gözü ile görenlerin ‘Bizim Yunus mudur gelen?’ diye süslenen hitabına hasret kalırsın. Yusuf olur kuyularda kehribar bir tespihe dizerek zamanı, erguvan vakti sicim sicimiçine yağarsın.

Usanmadan, ummadan, sormadan, sınanmadan sevmek kolay mıdır sanırsın? Ölüleri dirilerinden fazla bu evren, aldığını geri vermez hiç kimseden. Kıyıda biriken yosunlar gibi çoğalır özlemler, üşür şah damarın, buz keser bedenin. Aklı sende kalır kır çiçeklerinin, kırlangıçlar yuvasını bulamaz sensiz bilesin.

        Ay doğsa, mehtap olsa, serse denizlerin üstüne yakamozları, aheste çeker miydi kürekleri ah çekmeyen şair? Uyanır mıydı yine de mehtap yüzüne ay kırıkları değince? ‘Zerdali güzeli gözleriyle’  bakar mıydı yine uzayan bir çöl ezgisinin ayın on dördünü kıskandıran yüzüne. Yıldızlar nazenin bir edayla hüznü taşır mıydı nurdan huzmelerinde?

‘Krizantem çiçeğim’ hitabıyla muhatabına değer biçerek, kıpırdayan kalbini sevdiğine sunanların güle özgü bir intihar telaşı gözlerinde gezinirken susuyor hayat, sönüyor şehrin ışıkları. Bir felaketin habercisi sanki saçlarının karanlığına sığınan deniz feneri.

Sağalmayan yaralarından düşen bir kabuk gibi sarındığın dünya,  tutunduğun yosunlar öbek öbek kopuyor köklerinden ve avuçlarını dolduruyor tutkularına karışarak. Yağmur değiyor usulca sararan yapraklarına sonbaharın, kanatırken gövdesini asırlık çınarların. Kaç kuş kanat çırpardı seni görmek için, gökyüzü kuş uçumu ölçeğiyle kaç mil sürerdi sürgünlüğümüze? Kaderle kanatlarını vuran kuşlar Yakup’tan kalma acımıza eşlik edince.

Anne eli gibi saçlarını okşayan rüzgar, secdeye duran taşlardan haber uçuran kuşlar konuşur daansız lâl olur dillerin senin. Bir hazan dokunuşuyla akşamın kızıllığında kaybolan güneş gibi solar ilkbaharlar sarınan gülüşün.

Yemen’e götürülen emanet hırkaların kokusuna meftun sevdalıların, mürekkep akan ırmakların, ‘Lenterânî’ buyruğunun yansıyan ağırlığına dayanamayan dağların(7/143), örümceğin cesaretine, güvercinin şefkatine, mağaradaki yılanın sonsuz kervanlar gibi uzayıp giden hasretine hayran olanların kalbiyle sana seslenen samyeli çığlığını duyuyor musun?

Yalnız insan, yalnız doğar yalnız ölür, süslü bir mezar taşı bile bedeninden daha kalıcıdır bu dünyada bilesin.Zaman, yaz akşamları gibi büyülü ve hızla akan kum taneleridir, demir alır gemileri sahilimizden, bir gözyaşı gibi gölgesi yüzümüze yağarken.

Alnı kırışıyor vakitlerin, mum alevinin kasırgaya direnişi gibi çaresiz çırpınışını seyre durursun  mevsimlerin, biter en güzel şarkısı ömrün, minarelerin kırık ucundan uçup giden bir sesle nihayetlenir arzın yüzünde alımlı yürüyüşün.

Yağmur bulutların yas tutmasıdır gökyüzünde, gözyaşı kırgın kalplerin perdesiz duasıdır gönüllerde. Bir gün çıkıp giderken bu şehirden, gidişine yalnız göçmen kuşlar şahit olacak, nakaratı en yanık ağıtlar olan türküler bir de. Susar serviler, üşür taş mabedin avlusunda musalla, tabutunu ıslatan bir yağmurla helalleşirken.

Sonra bir ses yükselir ‘şehirlerin anası’ndan: ‘Eyne’l- Mefer’ (75/10). ‘Kaçış nereye?’ Ey İnsan! diye bütün dillere yönelen bir ezgi yayılır yeryüzüne.

Sığınacak başka yer yok, O’na sığın, ‘O’na kaçın’ (51/50)diyen bir muştu, güvercin gerdanlığı gibi kuşatır evreni, süzülür arşın dalından konar omuzlarına insanlığın, telaşla yuvasına kanat çırpan bir kırlangıç gibi.

Şimdi uyan bir uyur gezer rüyadan, vakit tamam. Öyle küçült ki bedenini tabutuna sığsın, unutma o tabuta doğuştan bir can borçlusun.

- - - -

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Efendi Gözüm - 9 yıl önce
Harika teşbihlerin yazıya lezzet alarak baştan sona
Misafir Avatar
Hüseyin ÇOLAK - 9 yıl önce @Efendi Gözüm
Teşekkür, selam, hürmet ve dua ile Efendi Ağabey...
Avatar
tahsin - 9 yıl önce
Hüseyin bey harika olmuş gerçekten. Kaleminize ve yüreğinize sağlık
Misafir Avatar
Hüseyin ÇOLAK - 9 yıl önce @tahsin
Teşekkür ediyorum Tahsin Bey.Selam ile...
Avatar
HAKAN - 9 yıl önce
Usanmadan, ummadan, sormadan, sınanmadan sevmek kolay mıdır sanırsın? Ölüleri dirilerinden fazla bu evren, aldığını geri vermez hiç kimseden.

unutma o tabuta doğuştan bir can borçlusun.
" İFADELER HARİKA HÜSEYİN HOCA'M , TEBRİKLER...
Misafir Avatar
Hüseyin ÇOLAK - 9 yıl önce @HAKAN
Teşekkür ederim Hakan Bey Hocam gönlünüze sağlık.
Avatar
Sait - 9 yıl önce
Adeta teması sevgi ve fakr olan bir şiirin hikâyesi gibi,muhteşem vesselam.
Misafir Avatar
Hüseyin ÇOLAK - 9 yıl önce @Sait
Teşekkür ediyorum Sait Bey Hocam, selam ve hürmet ile...
Avatar
Selim - 9 yıl önce
Değerli hocam yüreğine sağlık. Çok sıra dışı ve güzel bir yazı olmuş.
Misafir Avatar
Hüseyin ÇOLAK - 9 yıl önce @Selim
Teşekkür ediyorum Selim Bey Hocam. Selam ve muhabbet ile....