Yoksun; sözler ahenksiz, yüzler sevimsiz, hayatlar bereketsiz, akan sular yönsüz, gözler fersiz, akıllar istidadsız, hareketler dermansız, zaman sebepsiz, kalpler aşksız, gözyaşı öksüz, rüyalar renksiz, sabahlar ışıksız, sohbetler anlamsız, sineler ateşsiz..
Yoksun ya bizler de siyah beyaz arası tonsuz..
Yoksun, gören gözler görmez, duyan kalpler duymaz, hisseden ruhlar hissiz..
Yoksun, sana kavuşmak isteyen Mevlana sabırsız.
Yoksun, güller kimsesiz..
Hasret dolu bakışlardaki kirpikler gözyaşlarıyla dolu şimdilerde ve her bir katre, hüznü de yanında getiriyor sensiz günlerde.. Huzursuz bekleyişler yine de senin hayalinle canlı. Tat veren hayata yine de senin hayalin. Özden bir tebessüm yine de senin hayalinle var.
Sensiz kalpler taş bassın gönlüne, bitmesin gözyaşları sel olsun aksın, uçsun uçurumlardan, olsun şelale. Çünkü kalp seni görmeli, seninle atmalı, söz seni övmeli seninle anlam bulmalı..
Nitekim;
Kimse sensiz bulamaz Hakk’a vusûl
Feyz-i lûtfunla olur merd-i kabûl
“Rahmeten li’l-âlemîn”sin yâ Resûl
Elmeded ey ma’den-i nûr-i Hudâ
diyen Yavuz Sultan Selim Han gibi olmalı insan. Bir yol gösterici arayacaksa sana yönelmeli, bilmeli Rabbimizin bu dünyadaki nurunun sen olduğunu. Ve O’na giden yolun senden geçtiğini. Bilmişti de Hz. Ebu Bekir. Yüzü insanlık âleminin güneşi olan, parmağıyla ayı ikiye bölen Peygamberin davetini tereddütsüz kabul etmişti. Ve Sıddık ismiyle şereflenmişti.
Ki ne güzeldir seni görüp seninle uyanmak! Her ayak basışının ikindi yağmuru gibi düşmesini seyretmek toprağa. Her sözünün su serpmesine şahit olmak çorak dünyalara. Elbet bir fidan yeşertecektin yanmış sinelerde. Yüzünü çevirmiyordun kimseye, sana atılan taşlara inat, bağrındaki bir dünyaya değil bin dünyalara yetecek sevginle. Ve güneyden gelen rüzgârlar gibi insanların içindeki karları eritip buz kesmiş kalpleri açıyor ve onlara aşkı yerleştiriyordun. Bir elime ayı bir elime güneşi verseniz de vazgeçmem deyip bir ağaç gölgesinde oturup dinlenme uzunluğunda olan dünya ömrüne ne kadar da az değer vermemiz gerektiğini hatırlatıyor, asıl olanın ahiret hayatı olduğunu, Rabbe kavuşmak olduğunu haykırıyordun. İnsanlara Allah’ın kelamını anlatıp O’nun rızasını almalarına vesile oluyordun. İletişim kanallarını hep açık tutup kimseyi incitmeden doğruları söylüyor, gönülleri ahsen-i takvim derecesine çıkarıyordun.
Çünkü ‘Levlâke levlâke lema halaktül-eflâk’(sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım) müjdesine mazhar olan sevgilisin. Vahdet kapısından içeri girmiş, vuslatı tatmışsın.
Çünkü sen Muhammed-ül Emin’sin.
Rabbim bizi senin yolundan, sünnetlerinden, sevginden mahrum bırakmasın.
06 Mayıs 2016, 10:04
-
-
-
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Çok güzel bir yazı olmuş,aklınıza sağlık. İnşAllah Rabbim bizi onun yolundan, sünnetlerinden, sevgisinden mahrum bırakmasın, Amin ...