MEHMET AKİF‘E KİMLER VATAN HAİNİ GİBİ DAVRANDI?


Ahmet Aydınsoy

Ahmet Aydınsoy

12 Mart 2017, 18:12

Buyurun hep birlikte İstiklal Marşının yazıldığı yıllara gidelim.  İstiklal Marşı için yarışma açılmış,  kazanan şiire,  500 altın ödül verilecek.  O dönemde,  bu parayla,  boğaza sıfır  bir yalı alabilirsiniz. 


Şimdi önce kendime,  sonra herkese soruyorum. O dönemde yaşasaydık, şair olsaydık,  böyle bir yarışmaya balıklama atlamazmıydık? Kim istemezki,  kendi yazdığı şiirinin, ülkesine İstiklal Marşı seçilmesini? Ben isterdim. Kışın üzerime giyecek bir palto dahi bulamazken,  hemen atlardım yarışmaya.
EVET, dostlar  işte, Mehmet Akif ile bizim gibi sıradan insanları ayıran fark bu. 


Ödül var diye yarışmaya katılmayan, parayla ülkeme İstiklal Marşı yazmam diyen, gelen şiirlerin hiçbirinin işe yaramadığını gören Maarif Vekili  (Milli Eğitim Bakanı ) Hamdullah Suphi bir tomar şiiri Akif’in önüne atar.  İşte  gelen şiirler. İstermisin  bunlardan birisi İstiklal Marşı olsun? Ya birini seç.  Ya da otur sen yaz.  Kazanırsan ödülü almazsın .  Bir hayır kurumuna bağışlarsın diyerek ancak ikna edebilmişti. 


Kazanınca, kurşuna bile dokunmayan Akif,  şiirini, milletimindir diye Safahatına bile almadı. Ölüm döşeğinde, 


 - “Yeniden bir yarışma olsa  İstiklal Marşı için  katılır mısın? sorusuna , bitkin haliyle, yattığı yerden doğrulup : 


-    “ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN” diyen Akif ‘e kimler  vatan haini gibi davrandı?


      O, vatanını canından aziz bilen ender insanlardandı. Hayatının hiçbir döneminde. yapılan yanlışlıklara sessiz kalmamış, en yüksek perdeden mücadele ve muhalefet etmiştir. Bu yüzden ikinci Mecliste milletvekili yapılmamış, dahası, neredeyse göz hapsine alınmış, peşine hafiyeler takılmıştı. Akif sıradan insanların anlamayacağı bir hassasiyetle bu duruma kahrolmuş, canından çok sevdiği vatanında hain gibi muamele görmeye tahammül edememişti.


                -“Akif canın tehlikede, buraları terk etmelisin” diyen arkadaşına, 


-“Nasıl olur, kaçıp gitmemi mi istiyorsun?”  


-“Hayır, sana bir zarar verirlerse, ortalık karışır, yüzlerce binlerce insan zarar görür.” Deyince gönüllü sürgün için Mısır’a gitme kararı almıştı. Kızının düğününe bile kalamadan İstanbul’dan ayrılıken,


-“ Akif, canından çok sevdiğin vatanını nasıl terk edeceksin?” diyen dostuna,


-“ Bana kuduz muamelesi yapıyorlar. Ben hain miyim?  Peşime hafiye taktılar. Bu hakareti kaldıramıyorum.” Diyerek, ciğer paresi kızının düğününü göremeden, canından çok sevdiği vatanını terk etmiş, üzüntüden ciğerleri parçalanmış,  siroz hastalığına yakalanmıştır.  Sefalet ve hasret dolu on yılın ardından,  öleceğini anladığında İstanbul’a dönmüştü. 27 Aralık 1936 günü öldüğünde, cenazesinde konuşmak isteyen dostunu tutuklatan zihniyet devletin başına çöreklenip, canını vatanından aziz bilen Akif’e ve onun şahsında taşıdığı değerlere düşman olanlar, harici düşmanların yapamadığını yaptılar. Ecdadımızın, uğruna canını feda ettiği değerlerini ayaklar altına aldılar.


Vatan şairi, istiklal şairi, Kur’an şairi, İstiklal marşını, o, milletimindir diyerek, safahatına almayan, ülkeme parayla istiklal marşı yazamam diyen Mehmet Akif ERSOY’un cenazesine İstanbul valisi dahil, hiçbir devlet yetkilisi katılmamıştır. Katılmak şöyle dursun, hiç kimsenin konuşmasına dahi izin verilmemiştir.
Heyhat! Akif’e bu zulmü reva gören malum zihniyeti bir nebze olsun anlayabiliriz. Ya biz! Bize ne oldu da, Akif’in temsil ettiği değerlere ve onun  emaneti evlatlarına sahip çıkamadık. Oğlu Muhammed Emin, askerde Kur’an okuduğu için ceza almış, hapse girmemek için kaçmıştı. Kaçak hayatı yaşadığı dönemde, Beşiktaş’ta bir çöp bidonunun önünde ölü bulunduğunda, Çetin ALTAN anlatmıştı.


-“  Hafta sonu evdeydim, zil çaldı, gelen delikanlı yüzü yerde mahcup bir eda ile : “Efendim, ben Muhammed Emin, Mehmet  Akif’in oğluyum. Babamı çok sevdiğinizi biliyorum. Çok zor durumdayım. En kısa zamanda ödemek üzere, borç istemek için gelmiştim.” Dedi. Maaşımı yeni almıştım, cebimden cüzdanımı çıkarıp uzattım. İçinden bir banknot aldı, cüzdanı geri uzattı. “ en kısa zamanda öderim inşallah.” Dedi ve gitti. İki gün sonra bir çöp bidonunun yanında ölü bulundu.”


Kızı Suat hanım doksanlı yılların sonuna kadar, aramızda sessiz sakin ve yoksul bir hayat yaşayıp, habersizce göçüp gitmişte, Müslümanların haberi bile olmamış. Zaten Akif’te hayattayken, vatanı için ailesini, çocuklarını hep ihmal etmişti.


Dünyaya dünyalık yönüyle hiçbir değer vermemiş, paraya, makama, şâna, şöhrete asla boyun eğmemiştir. Soğuk kış günlerinde giyecek paltosu dahi yokken, İstiklal Marşı yarışmasından kazandığı ödülü, kuruşuna dahi dokunmadan , Dar’ül Mesai, yani kadın ve kız çocuklarına örme işini öğreten kuruma bağışlamıştır.
Bugün makam ve mevki için türlü türlü taklalar atan, en yakın arkadaşının yerine göz diken şahsiyet yoksunu zavallılara duyurulur. İstanbul’da Müdür Yardımcılığı yaptığı dönemde, Müdürü Abdullah bey haksız yere görevden alındı diye, bizim Akif ne yaptı dersiniz? Boşalan müdürlük koltuğuna göz mü dikti acaba? Hayır hayır, o Akif’e yakışanı yaptı. Belki bu gün hiç birimizin yapamayacağı bir şey yaptı. Ve istifa etti. Hemde, öğrencilik yıllarında, okul arkadaşı Hasan efendinin üç çocuğunun bakımı Akif’e kalmış, evde onun maaşına bakan sekiz çocuk olmuştu. Çünkü okul arkadaşı Hasan ile bir birlerine söz vermişlerdi. İlerde çocukları olursa, önce ölenin çocuklarına diğeri gözetip sahip çıkacaktı.


Akif savaş yıllarında,  köy köy, şehir şehir gezmiş,  kurtuluş için,  bağımsızlık için herşeyini  ortaya koymuş, kurucu mecliste  millet vekili olmuş, sonra tüm değerlerin tepe taklak olduğu dönemde saf dışı edilmiştir. 


Maalesef, onun Mısır’a gönüllü sürgününü, bizim mahalleden bazı kimseler dahi anlayamamıştır. 


Bu ülkede, Kur’anın okunmasının yasak olduğu dönemde, insanlar İslamı İstiklal Marşı ile anlatmışlar. Fakat, yine bizim mahalleden bazı kimseler, o yılları unutmuşçasına, İstiklal Marşı’nı bazı ifadeler yüzünden eleştirmişlerdir.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Mustafa - 8 yıl önce
Akifin güzelliklerini bir kez daha hatirlattiginiz için teşekkürler
Avatar
İrfan - 8 yıl önce
O dönemde durumu fırsat bilmeden hayatını ortaya koyan binlerce insanımız vardı bugün de var. 15 Temmuz bunu gösterdi. O gece kimileri de para çekme kuyruğu ve market alışverişindeydiler
Avatar
Osman Armuttepe - 8 yıl önce
Allah; Mehemet Akif'ten de bu güzel yazıyı kaleme alan Ahmet Başkanımızdan da razı olsun... Yalan yazan tarih elbet bir gün doğruları yazacaktır...
Avatar
Atilla - 8 yıl önce
Kıymetli Akifi güçlü kalemini bildiğimiz kadar hayattaki dönüm noktaları ve karar verme konusundaki incelikleri takdire şayan. İnşAllah en yakın zamanda da ders kitaplarına bu özellikleri akis eder. Geleceğimize öncü ve örnek nesillerin yetişmesine vesile olur...
Avatar
hamza aydoğan - 8 yıl önce
Anlamlı yazılarınız , günümüzü ve kendimizi kıyaslamamız , biz neydik ne olduk sorularını hatırlattığınız için müteşekkir olduk.
Avatar
Tahsin - 8 yıl önce
Eyvallah Ahmet başkanım. Kalemine sağlık. Unutulmaması gereken gerceler bunlar. Zaman zaman hatirlamak, hatirlatmak gerek
Avatar
Adil - 8 yıl önce
Mehmet Akif Ersoy'un öldüğünü duyan gençler cenazeyi defnetmek için geldiklerinde, sorgu için karakola alınırlar. Polis'in "ne işiniz var burada" sorusuna cevap muhteşemdir. ""Siz İstiklal Marşını" yok sayın, kaldırın. Bizde yazarının adını anmayalım"
Avatar
Aydın Eroğlu - 8 yıl önce
Kalemine yüreğine sağlık başkanım.