21 Mayıs tarihi bizim için köprüden önceki son çıkıştır.
Erdoğan Ak Parti’ye döndü. Beklentiler daha da fazlalaştı.
İlginçtir, halk Ak Parti’den hem devleti hem de partiyi iyi yönetmesini istiyor.
Bu, bir şekilde milletin, devletle Ak Parti’yi artık örtüştürdüğü anlamına geliyor.
Ak Parti kadroları devleti yönetecek kadrolar olduğu için de açıkçası bu örtüştürmede pek haksız sayılmazlar. Ak parti 2002’de enkaz halinde bir Türkiye devraldı. Bugün ise bambaşka bir Türkiye meydana getirdi.
Ak parti çıtayı o kadar yükseltti ki kendi bile şimdi o çıtayı aşmakta zorluk çekiyor.
Özellikle gençler bu noktada Ak parti’yi zorluyor. Açıkçası Ak parti de gençlere ulaşma noktasında geri kaldı.
Düşünün!
Son referandumda parti, gençlere zarf içerisinde bir kâğıt yani mektup gönderdi. Ben kırk yaşındayım. En son ne zaman mektup aldığımı, gönderdiğimi hatırlamıyorum bile.
email, insagram, facebook çağında yazılı kâğıdı gençler ne yapsın?
Bu yöntemle gençlerden oy mu alacağız? Akıllı telefonlarıyla yatıp kalkan bir nesil var karşımızda. Bırakın mesajın içeriğini, mesajı gönderdiğimiz “araç” bile gençlere hitap etmiyor.
Şimdi yeni Türkiye’yi, 2002 ruhu yerine bambaşka bir ruhla okumak lazım. Halkın Ak parti’den beklentisi eskiye dönüş değil yeni bir ruhla yeni bir dil kurmasıdır, bu ise yeni bir bakış açısıyla olur.
Biz, Ak parti’nin bu ana kadarki yürüyüşünü Necip Fazıl dönemi olarak adlandırıyoruz.
Necip Fazıl bir kavgaydı.
Necip Fazıl bir isyandı.
Kurulu düzene bir meydan okumaydı.
İnsanımıza “durun kalabalıklar burası çıkmaz sokak!” diyen kişiydi.
Dikleşmeden dik durmanın tohumunu atan eylem insanıydı.
Türkiye’deki en büyük devrimi gerçekleştiren Recep Tayyip Erdoğan’a ilham veren düşünce adamıydı.
Türkiye denen asil toprak parçası var olduğu müddetçe Necip Fazıl da fikirleriyle bize ışık tutacaktır.
Necip Fazıl’ın yolundan geçmeden bizim mahalleye varamazsınız. Bunların hepsi gerçektir.
Lakin 21 Mayıs 2017’den itibaren bizim artık manevi ruh iklimimizde Sezai Karakoç dönemine ihtiyaç vardır.
Herkes bilir ki dört mezhep de haktır. Biz farklı biz mezhepten olsak da bazen diğer bir mezhep imamının fetvasıyla hareket edebiliriz. Çünkü bunlar aynı kaynaktan aynı denize dökülen lakin arada farklı yollar da kullanan su yatakları gibidir. Geldiği yer de gittiği yer de bizimdir.
Dolayısıyla Necip Fazıl da Sezai Karakoç da bizim “aynı göğümüzün yıldızları”dır.
7 Haziran seçimleri ve yüzde elli birle kazanılan 16 Nisan referandumu bizlere çok net birer uyarıdır. Açıkçası üçüncü bir şansın bize verilmeyeceği aşikârdır.
O halde bize lazım olan nedir?
Sezai Karakoç’un medeniyet bilincidir.
Necip Fazıl kavgaysa Karakoç kavgadan sonraki inşa sürecidir.
Necip Fazıla isyansa Karakoç isyandan sonraki kuruluş ideolojisidir.
Necip Fazıl dik duruşsa Karakoç dik duruşu kalıcı hale getirmenin bilincidir.
Necip Fazıl “Tohum”sa Karakoç yaslanabileceğin bir gövdedir.
“Müslüman, İslam’ı öyle canlı yaşa ki seni öldürmeye gelen sende dirilsin” diyen kişidir Sezai Karakoç.
Karakoç, Necip Fazıl’ın vefatı üzerine şunları söylemişti:
“Evet, bir kahraman düştü toprağa. Bir kez daha, bin kez daha yeşerip boy atacak tohum olarak düştü. Kartal süzülüp gitti. Sonsuz göklere kayboldu. Bize ne düşer susmaktan başka.”
Şimdi susma değil, o “tohum”ların medeniyet bilinciyle ürün verme vaktidir.