Çağrı alabilir insan; dağlardan, derelerden, denizlerden, göklerden, ötelerden, gülden, kelebekten, yeşilden, maviden ve bir yürekten. Çağrıldığında çağrılanın sen olduğunu anlamak, çağrıldığında gitmeye hazır beklemek, çağrıya muhtaç olduğunu bilmek, çağrı alacağına inanmak, bir çağrıya mazhar olmak, kalbi o çağrıya açmak, ne güzel bir hâl’dir…
Madem çağrıları duymak için “hayat, bir nöbettir”, o halde, şöyle bir doğrul, duysun kalbin, anlasın kulağın, d’okusun ellerin, dokunsun gözlerin, nöbet vaktidir. Hisli bir nefesle başlayalım nöbete, her nefesi son nefes gibi bekleyelim, mesela. Sonra kalbimiz için kalbimizin kapısında teyakkuza geçelim; kalbin burçlarını muhabbet, merhamet, sadakat, samimiyet, sabır, şevkat, adalet, ibadet, iyilik, dostluk ve dualarla tahkim edelim. Bir tek Allah’a teslim edelim, bir tek Allah’ın fethine uğrasın, kalbimiz…
Hayat, sadece kendi nöbetini tutmak da değildir; üstelik. Kendin dışında; neyin, kimin nöbetini tuttuğun, neyin, kimin askeri olduğun, kime, neye, niye kılıç çektiğin de önemli! Yaradan, nöbette yakalasın bizi de neyin, kimin nöbetinde? Hayatı seyrederken değil, idrak ederken, hakkını verirken yakalanalım, Allah’a…Mesela; bir canla, bir iyilikle, bir güzellikle el ele yakalanalım, Allah’a. Mesela, kalbimizi dalgalandıran bir hikmetin, bizi içimize çağıran bir nidânın nöbetini tutalım, bazen. Hüzün avına çıkalım; sinesine hüzün sarılan çocukların göz yaşı nöbetinden ayrılmayalım. Hıçkırıkları duyan ve durduran gönüllerin yanı başında duralım, mesela. Kuyuların yanından geçelim Yusuf’lar için. Cümle canlar için bir avuç içinde su olalım; su arayan değil suyun aradığı biri olmak için. İmânın öz alâmeti sevginin nöbetinde kalalım en çok, çünkü özenle yazar melekler sevgiyi...Ve nöbet görevinde en çok zulme, haksızlığa, hırsa, harama çekelim kılıcımızı….
Çağrı alabilir insan; yakından, uzaktan, topraktan, Allah’dan…Vaktinde duymaktır çağrıyı, aslolan, son çağrı yapılmadan…Haydi insanlık nöbetinde el ele yakalanalım, Allah’a…