Sözlerime başlamadan önce, biz Müslümanlar doğduğumuz anda secdeye kapansak ve son nefesimize kadar secdeden kalkmasak yine de şükretmiş sayılmayız. O kadar çok nimet vermiş ki Rabbim bizlere. Tabi yukarıda bahsettiğim durumun olması mümkün değil, ancak bu kadar nimete karşı her türlü şükrün yetersiz kalacağına parmak basmak için böyle bir ifade kullanmak durumunda kaldım.
Rabbim yüce kitabımızın KAF Suresinin 16. Ayetinde “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız!!!” buyuruyor. Gerçekten düşünenler ve inananlar için oldukça derin bir durum.
Rabbim bizi kendisine KUL olalım diye yaratmış, bize dünyada ve ahirette kurtuluşa, felaha erebilmemiz için reçetesini de yazmış. Hatta O reçeteyi (Kur’an-ı Kerim’i) uygulamalı olsun diye Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimizle göndermiş. Bir bakıma insanın kullanma kılavuzu!!! Her aldığımız elektronik eşyanın kullanma kılavuzu gibi, bizim de kullanma kılavuzumuz var. Hem de dünya ahiret kurtuluş garantili!!!!
İnsanı en iyi kim tanır? Onu halk eden değil mi? Öyleyse Halık’ın gönderdiği en mükkemmel sistemi bırakıp kendimiz bir sistem yapmaya çalışıyoruz!!! Hem de kötü kopya çekerek. Kopya kelimesini özellikle kullandım. Yaratmak Allah’a aittir ve bu kelimeyi dünyevi bir unsur için kullanmak hep beni rahatsız eder ve pek kullanmam.
Rabbimin sistemini birbirini tamamlayan dişlilerden oluşmuş ve mükemmel çalışan bir sisteme benzetirim. Her bir dişli diğeri ile ahenkle çalışan ve birbirini tamamlayan sistem. Hepsinin aynı anda çalışması ile anlamlı olan bütüncül bir yapı. Dişlilerin bir tanesinin bir dişi bile kırılsa sistemi kilitleyecek bir sistem.
Peki insanoğlu ne yapmış? Bu Allah yapısı harika düzeneği bırakmış, kendi bir şeyler yapmaya çalışmış. Ama bu sistemin dişlerinden birini kopya alarak, üstelik kötü kopya alarak!!! Dişlerden oluşan dişli, dişlilerden oluşmuş muhteşem sistemin yerine, sadece bir dişin kötü kopyası ile sistem oluşturmaya çalışmışlar. Sonuç hüsran, buhran, acı, mutsuzluk, boşluk, kaybedilen hem dünya ve hem ahiret âlemi.
Mesela sosyalizm. Emeği önemseyen ve savunan sistem. Peki İslam’da (Yani sistemde), kul hakkı ne kadar değerli değil mi? Gerçek müflislerin ahirette kul hakkı yedikleri için iflas edenler olduğu, kul hakkı ile Rabbimim karşısına çıkılmayacağı hep dillendirilir. Çalışanın emeğinin, alnının teri kurumadan verilmesi zorunluluğu yine inancımızın gereği.
Komünizm, eşitliği savunur değil mi? Köleliği kaldıran, zekatı fitreyi sadakayı, kurbanı ve etlerinin bir kısmının dağıtılması komünizmin neresinde var? “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” anlayışından daha sosyal adaletin savunulduğu başka bir sistem var mı? Tüm insanları bir tarağın eşit dişlerine benzeten sistem. Köleyi ordu komutanı, imam yapan sistem. Yani liyakatı önemseyen sistem.
Kapitalizm, yani çok çalışan, çok kazanır. Bir günü diğer gününe eşit geçen zarardadır anlayışının kötü bir kopyasıdır. Kaldı ki kapitalizm kuralsız, acımasız kar peşinde koşar. İslam’da ise ticarette makul bir kar oranı sınırı konulmuştur.
Nehir kenarında bile abdest alırken israfı yasaklayan, veda hutbesinde hayvan haklarını dile getiren bir sistemden daha hümanist bir sistem olabilir mi?
Ya kız çocuğu sahibi olmanın yüz kızartıcı bir durum olarak algılandığı, yine canlı canlı gömüldüğü bir toplumda, cenneti annelerin ayakları altına seren sistemden daha feminist sitem olabilir mi? Kadını ve erkeğin birbirini örten yorgan gibi gören bir sistem.
Vatanı, bayrağı ve inancı için canını vermenin peygamberlikten sonra, cennetteki en yüksek mertebe olan şehitliği veren sistemden daha milliyetçi bir sitem olabilir mi?
Evet dostlar, uzun lafın kısası insanoğlu gereksiz bir çaba, heva ve heves içinde. Kötü bir kopyacı. Onun için bırakalım bu gereksiz uğraşıları, bizi bizden daha iyi tanıyan Rabbimin reçetesine, sistemine sarılalım. Onu daha iyi anlamaya, uygulamaya ve yaşamaya çalışalım. İlla izmle biten bir isim isterseniz İslamizim deriz geçeriz. Allah’a emanet olun…