MEMUR-SEN ANKARA İL BAŞKANI MUSTAFA KIR "Maaşlara yapılan artış adaletsiz vergilendirme ile cebe girmeden geri alınıyor" dedi.
Memur-Sen Ankara İl Başkanı Mustafa Kır: Sağlık-Sen Genel Merkezin gerçekleştirilen Ankara Memur-Sen Şube Başkanlar Kurulunun 2017 yılı değerlendirme-2018 yılı planlama toplantısında yaptığı konuşmada kamu emekçilerinin maaşlarına yapılan artışlar adaletsiz vergilendirme oyunu ile daha cebe girmeden geri ustaca geri çekilmektedir. Bilindiği üzere Gelir vergisine ilişkin tarifeler, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103. maddesinde yer almaktadır. Söz konusu maddede gelirin vergilendirilmesinde vergi oranı ve vergi matrahı olmak üzere iki temel parametreye yer verilmektedir. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz süreçte her iki parametre açısından da sonuç ücretlinin aleyhine işletilmektedir. Dedi.
Kır: konuşmasını şöyle sürdürdü.Daha açık bir ifadeyle, gelir vergisinde oranların uygulanmasında esas alınan matrahların yükseltilmesi yoluna gidilmediği için daha yılın üçte birine bile varılmadan kamu çalışanlarına yapılan artışlardan daha fazlası çalışanın cebine girmeden ustaca geri alınmaktadır. Matrah üzerine oynanan bu oyun yetmemiş gibi şimdi de %27’lik oran %30 çıkarılmak suretiyle emek kesiminin vergi kaynaklı gelir kaybı artırılmak istenmektedir.
Gelir vergisi matrahları, her yıl “yeniden değerleme oranı” üzerinden artırılmaktadır. Gelir vergisi matrahlarının belirlenmesine etki eden yeniden değerleme oranında, TÜFE (bir anlamda tüketici enflasyonu) değil ÜFE (üretici kesimin enflasyonu) esas alınarak, gelirleri üretici fiyatlarına göre vergilendirilen fakat giderleri TÜFE’ YE göre artırılan çalışan-ücretli kesim için hazin bir tablosu ortaya çıkmaktadır.
MATRAH SORUNU MU, YOKSA MATRAH OYUNU?
Geçmişten günümüze maaşların artışına paralel olarak matrah artışı hep düşük tutulduğu için sürekli vergi yoluyla mağduriyetler üretilmiş, eğer gereken müdahale yapılmazsa mevcut uygulama ile bu mağduriyetler üretilmeye de devam edecektir. Bu uygulama da matrah sorun mu,oyun mu? sorusunu akla getiriyor.Aslında bu bilmeden yapılan bir sorun değil, bilerek yapılan bir oyundur.
Bu hesaplama türü; gelir vergisini esas matrahlarda cari enflasyondan daha düşük artış ve buna dayalı olarak da daha yüksek vergi ödeme yükümlülüğünü öngörmektedir. Durum böyle olunca bir taraftan ücretle çalışan kesimin enflasyona bağlı olarak harcamaları sebebiyle geliri ve alım gücü azalırken, diğer taraftan matrahın düşüklüğü sebebiyle vergi kaynaklı gelir kaybı da giderek artmaktadır.
Bu anlamda, gelir vergisi noktasında yapılacak ilk değişiklik ve mağduriyeti gidermeye dönük olarak, gelir vergisi matrahlarının, ÜFE değil TÜFE esas alınarak belirlenmesi ve yeniden değerleme oranına göre artırılması olmalıdır.
Matrah artışları ÜFE’ye değil de TÜFE’ye dayalı olarak yapılması durumunda (bir başka ifadeyle yeniden değerleme oranının belirlenmesinde TÜFE'nin esas alınması durumunda sonuç ücretle çalışanın lehine değişmiş olacaktır.
Durumu somutlaştıracak olursak; matrah artışları 2010 yılında eğer TÜFE'YE göre ayarlanmış olsaydı %15’lik oran için geçerli olan 8,800 TL’lik matrah 13.000 TL değil, 15.062 TL olacaktı. Bunun doğal sonucu olarak da başta kamu görevlileri olmak üzere ücretli çalışanların %20’lik ikinci vergi dilimi üzerinden gelir vergisi ödeme yükümlülüğü yılın sonuna doğru gerçekleşecek ve %20 oranından gelir vergisi ödeyen kamu görevlisi sayısı daha az olmuş olacaktı.
İKİ DİLİM MAAŞ ARTIŞI İLLİZYONDAN İBARETTİR
Gelir vergisinde matrahın düşük tutulması sebebiyle kamu çalışanlarına her yıl Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere iki dilim halinde maaş artışı sağlanmış olsa da vergiye tabi matrahın düşük tutulması sebebiyle memur maaşına yansıyan artış gerçekte bir dilim olarak gerçekleşmektedir. Ek ödeme, ek ders ücreti, özel hizmet tazminatı, aile ve çocuk yardımı, fazla mesai, ikramiye ve döner sermaye gibi ödentiler emekliliğe yansıtılmadığı halde vergilendirmede dikkate alındığı için maaş ve ücretlerin bu matraha ulaşmasından sonra maaşlar % 15, % 20, %25 oranında vergiye takılmaktadır. Bu sebeple verilen zammın kat kat fazlası yılın ikinci yarısına varmadan çalışanların cebinden ustaca çekilmektedir. Diğer bir dilimi ise sürekli artan enflasyon, döviz artışları ve akaryakıt zamları vasıtasıyla geri alınmaktadır. Çözüm; vergiye tabi matrahın yükseltilmesi veya yoksulluk sınırının altında maaş alan kamu çalışanlarının vergilendirilmesinde % 15 oranın sabit tutularak mağduriyetin giderilmelidir.
Bir başka husus ise gelir vergisi matrahının tespitinde statüler arası farklılıklarla oluşturulan vergi adaletsizliğidir.Aynı unvan altında ama farklı statülerde çalışan kamu görevlileri arasında, gelir vergisi matrahı ve dolayısıyla ödedikleri gelir vergisi tutarı yönüyle küçümsenmeyecek farklılıklar bulunmaktadır.
Adaletsizliği giderecek yöntem bellidir. Gelir vergisi matrahına dahil edilecek gelir kalemleri boyutuyla, KİT personelinin 657 sayılı Kanuna tabi kamu görevlileriyle aynı duruma getirilmesidir. Daha açık bir ifadeyle, gelir vergisi matrahında KİT personelinin matrahı, 657 sayılı Kanuna tabi personelin tabi olduğu tutara göre belirlenmelidir.Yoksulluk sınırının altında maaş alan ücretli kesimin vergisi 1. Vergi dilimi üzerinden alınan verginin üzerine çıkarılmamalıdır.
“Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sloganının yanına “vergide adalet esastır” görüşü de hayata geçirilmelidir. Şimdi gelinen noktada hükümet tabloda görüldüğü üzere III. Vergi diliminde %27’lik oran 3 puan artışla %30’a çıkarmayı öngörürken neden IV.Dilimde yer alan % 35 oranı üzerinde her hangi bir değişikliğe gitme yönünde bir çabanın içinde olmaması son derece düşündürücüdür.Amaç yüksek maaş alanların korunması sistemin olumsuz yönünün dar ve sabit gelirlinin aleyhine işletilmesidir. %27’lik oran 3 puan artışla %30’a çıkarılması yanlışından vazgeçilerek gelir vergisinde yeniden değerleme oranın da ÜFE yerine TÜFE’NİN esas alınmasını öngören sisteme geçilmelidir. diyerek sözlerini noktaladı.