Filistin topraklarındaki İsrail işgaline karşı direnişin sembolü haline gelen Toprak Günü’nün 42. yılında düzenlenen “Büyük Dönüş Yürüyüşü” Türkiye’de de gerçekleştirildi.
Memur-Sen, İHH ve Anadolu Gençlik Derneği tarafından düzenlenen "Büyük Dönüş Yürüyüşü" eylemleri İstanbul ve Ankara’da yapıldı; hayatını kaybedenler anıldı, Filistin’e destek mesajları verildi.
Memur-Sen’e bağlı sendikaların üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla gerçekleşen eylemlerde, uluslararası hukukun hiçbir zaman Filistin’in yanında olmadığına dikkat çekildi. Eylemlerde yapılan açıklama şöyle:
“Bin yılları aşkın kin ve öfkenin ideolojisi Siyonizm, nihai hedefine doğru adım adım ilerliyor. İsrailoğulları’nı seçilmiş bir ırk olarak gören bu sapkın ideoloji, tüm insanlığı yönetme hakkının da İsrailoğulları’nda olduğunu öne sürüyor. Siyonistler, tüm insanlığı kendilerine köle yaparak yönetecek seçilmiş ırk olduklarına dair inançlarının teoride kalmaması için çalışıyor. Birileri bu söylediklerimize ‘komplo teorisi’ dese de olup biten ortadadır. Birileri ‘her taşın altında Siyonizm aramayın’ dese de Siyonizm hiçbir taşın altını boş bırakmayacak planlar yapmaktadır. Filistin topraklarının işgali, Filistin halkının büyük bir kısmının sürgün edilmesi, geride kalan Filistinlilerin Batı Şeria ve Gazze’ye sıkıştırılması, Batı Şeria ve Gazze’deki yaşam alanlarının her geçen gün daraltılması, Kudüs’ün, ‘İsrail’in birleşik ve ebedi başkenti’ ilan edilmesi en başından beri hedeflenen planın işletilmesidir.
İşgalci İsrail tarafından, Filistinlilere karşı uygulanan abluka, ambargo, saldırı ve tutuklamalar tüm dünyaya güvenlik politikaları olarak servis edilmektedir. Haklıdan yana değil, güçlüden yana olan uluslararası hukuk, işgalci İsrail’in varlığını da saldırganlığını da normalleştirmek üzere kararlar almaktadır. Uluslararası hukuk hiçbir zaman Filistin halkının lehine işlemedi. Kazara, vicdan sahipleri tarafından Filistin halkının lehine bir karar alındığında da bu karar uygulanmadı. Çünkü uluslararası hukuk tam olarak Siyonist kurgunun hizmetindedir. Aynı şekilde uluslararası haber ajansları da tüm insanlığın işgalci İsrail gerçekliğinin farkına varmasına engel olmaktadır.
İşgalci İsrail’e ait savaş uçakları Batı Şeria’yı bombaladığına; İsrail polisi Mescid-i Aksa’da namaz kılan Müslümanlara ateş açtığında, İsrail’in fırlattığı füzeler Gazze’yi vurduğuna, İsrail hücum botlarından atılan mermilerle Filistinli balıkçılar vurulduğunda haber geçilmesi, diğer zamanlarda İsrail zulmünün olmadığı anlamına gelmiyor. İşgalci İsrail, tüm varlığıyla Filistin halkına zulmetmektedir.
Filistin topraklarının yüzde 85’i İsrail işgali altındadır ve işgalci her geçen gün Filistin topraklarında kendine yeni yerleşim yerleri açmaktadır. Gazze Şeridi dediğimiz yer 365 kilometrekare kadar bir alandır ve yaklaşık 2 milyon Filistinli kardeşimiz bu alanda abluka, ambargo ve İsrail saldırganlığı altında yaşamaktadır. Gazze Şeridi’nde kilometrekareye yaklaşık 5 bin insan düşmektedir. Bu kadar yoğun bir nüfusun yaşadığı Gazze şehri dünyanın en büyük cezaevine dönüştürülmüştür. İşgalci İsrail’in saldırısı olsun ya da olmasın etrafı duvarlarla çevrili Gazze’de gıda, içme suyu, ilaç, sağlık, barınma, eğitim, altyapı her zaman için problemdir. Gazze şehri ihtiyaç duyduğu enerjiyi kaynaklarıyla buluşturulmamakta, çoğu zaman elektrikten de mahrum bırakılmaktadır. Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da yaşayan yaklaşık 5 milyon Filistinli de yine işgalci İsrail rejiminin ve Siyonist yerleşimcilerin tasallutu altındadır. 7 milyona yakın Filistinli, başta Lübnan, Ürdün, Suriye, Gazze ve Batı Şeria’da sığınmacı durumundadır.
Filistinlilerin kitleler hâlinde topraklarından çıkarılması 15 Mayıs 1948’de olmuştur. Adına, Büyük Felaket Günü (Nekbe Günü) denilen bu günde işgalci Siyonist rejim 800 kadar yerleşim yerini ele geçirmiş, 550 kadar da köyü tahrip etmiştir. Bundan 70 yıl önce işgal edilen o yerleşim birimlerinde ve yakılıp yıkılan o köylerde yaşayan 1 milyon 400 bin Filistinliden 800 bin kadarı evlerinden, şehirlerinden ve topraklarından çıkarılmıştır. O tarihte en az 15 bin Filistinli de şehit edilmiştir. Yine işgalci İsrail 30 Mart 1976’da Celile bölgesinde Filistinlilere ait binlerce dönüm araziye el koymuş, Filistinlileri de bu topraklardan çıkarmıştır. Filistinliler, 42 yıl önce bu acı olayların yaşandığı güne de Toprak Günü demişlerdir. 15 Mayıs 1948’de yaşanılan Büyük Felaket Günü’nün üzerinden geçen yedi ayın ardından 11 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, evlerinden çıkarılan Filistinlilerin evlerine geri dönmesi, geri dönmek istemeyenlere ise tazminat ödenmesi kararı alınmış ancak İsrail buna uymamıştır. İlginçtir ki, Büyük Felaket Günü’nün üzerinden geçen on iki ay sonra da, 11 Mayıs 1949’da işgalci İsrail, Birleşmiş Milletler üyesi olmuştur.
Siyonist rejim görünürde 194 sayılı karara uyacağı sözünü vererek Birleşmiş Milletler üyesi olarak kabul edilirken, üye olduktan sonra da yine bu karara uymamıştır. Yaklaşık yedi ay önce, 30 Mart 2018’de, Toprak Günü’nün 42. yılında Filistinliler, hem yaşadıkları drama dikkat çekmek hem de taleplerinin uluslararası toplum tarafından dikkate alınmasını sağlamak amacıyla Büyük Dönüş Yürüyüşü başlatmışlardır. Siyonist İsrail, Gazze sınırına gelen tüm göstericilere karşı acımasızca yine silah kullanmıştır. Zaten son derece elverişsiz şartlarda yaşama mücadelesi veren Filistinliler, Büyük Dönüş Yürüyüşü’nden vazgeçmemiş ve sınırdaki gösterilere ısrarla devam etmişlerdir. Kadınlar, çocuklar, bebekler de dâhil hedef gözeterek adeta insan avına çıkan Siyonist rejim yetmiş yıldır olduğu gibi son yedi aydır da kan dökmeye devam etmektedir.
Gazze’de yaşam her hâlükârda çok zordur. Her gün yeni bir insani kriz yaşanmaktadır. Uluslararası toplum tarafından verilen yardım sözleri ya tutulmamakta ya da yardımlar gerektiği gibi Gazze’ye ulaştırılamamaktadır. İşgalci İsrail, aklına estikçe kan dökmeye devam etmektedir. Maalesef tüm haydutluğuna, küstahlığına, kan dökücülüğüne ve acımasızlığına rağmen Siyonist İsrail’le birçok İslam ülkesi de siyasi, kültürel, ekonomik ve askeri iş birliği içerisindedir. Siyonist akıl, Fas’tan Endonezya’ya kadar olan coğrafyada, kendi güvenliğini sağlamak hem de kendi hedeflerine ulaşmak adına ülke yönetimlerini etkisi altında tutmaktadır. Büyük İsrail hedefine gidilirken hiçbir husus tesadüflere bırakılmak istenmemektedir. İsrail’le iş birliği yapanlar da en az karşısında duranlar kadar Siyonist aklın imha listesinde yer almaktadırlar. Çünkü Siyonist akıl tüm insanlığın baş belasıdır, tüm insanlığın düşmanıdır. İsrail’in Filistin’de yaptığı saldırılar İslam coğrafyasında yaşanılan işgallerden, iç savaşlardan, kaotik ortamdan bağımsız ele alınamaz. Irkçılık ve mezhepçilik politikaları da İsrail’in Müslüman’ı Müslüman’a kırdırma projesinin yansımalarıdır. Biz İsrail’i sadece Müslümanlar için tehdit olarak görmüyoruz. İsrail bütün insanlık için tehdittir. Bu yüzden Müslüman ya da değil, duyarlılık ve vicdan sahibi her insan bu baş belası Siyonizm’e karşı teyakkuz halinde olmalıdır.
Karşımızda Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman Mabedini yapmayı planlayan bir akıl var. Süleyman Mabedi yapıldığında yeryüzüne Mesih’in geleceğine ve Davut Peygamberin tahtına oturacağına inanan bir akıl var. Siyonizm her yönüyle sapkın bir ideolojidir ve Siyonist İsrail’e karşı Filistin halkının yanında olmak aslında tüm insan neslinin yanında olmaktır. Karşımızda, kan dökmekten haz alan, kadın ve çocuk öldürmekten haz alan, aşağılık bir zihniyet var. Karşımızda meskenleri, mabetleri, okulları ve sağlık merkezlerini vurmaktan imtina etmeyen bir zihniyet var. Kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan, başkalarının kutsalına tahammül edemeyen bir zihniyet var. Ekini bozan, nesli ifsat eden akıl Siyonist akıldır. Tüm Müslümanların ve tüm insanlığın Siyonist projeye kenetlenmesi gerekir. Bugün Büyük Dönüş Yürüyüşü’ne destek olmak, Filistin halkının ve haklı Filistin davasının yanında olduğumuzu göstermek için burada toplandık. Uluslararası toplumdan, içeride ve dışarıda vicdan sahibi siyasi tüm aktörlerden beklentilerimiz şunlardır:
İsrail’e karşı her platformda en sert yaptırımlar uygulanmalıdır.
İsrail’e karşı yaptırımlar uygulanırken Filistin halkının mağdur olmayacağı tedbirler alınmalıdır.
En ufak bir şiddettin karşılığı İsrail’e en kısa sürede ve en uygun şekilde verilmelidir.
Hem ülkemizde hem de diğer İslam ülkelerinde ABD ve İsrail’i besleyen ırkçılık, mezhepçilik politikalarına prim verilememelidir. Toplumsal barış ve uzlaşmanın zemini hazırlanmalıdır.
Filistin meselesinde sahip çıkan herkesle irtibat sağlanmalı, Siyonist akla karşı birlikte hareket edilmelidir.
Filistin halkı istediği neticeyi alıncaya kadar ve netice alındıktan sonra da yalnız bırakılmamalıdır.
Filistin meselesi için adım atan kendi onurunu, iffetini, izzetini koruyacaktır. Filistinliler evlerine ve topraklarına mutlaka dönecektir.”