Şiirin şairle imtihanı, aslında ‘Çağdaş Yunus’, Şair Mustafa ÖZÇELİK’in, Okur Kitaplığı yayınları arasından çıkan ‘Şairin Şiirle İmtihanı’ deneme kitabının isminden mülhem. Şair, şiir, imtihan sarmalı değil mi zaten hayatın kendisi? ‘Felsefe arar, şiir bulur’ diyen söz ustalarının ne denli haklılıkları vardır bilinmez. Şiir, samimiyettir, sözün en yalın halidir olanca karmaşıklığına rağmen.
Hangi şairin kalemi uzak durabilirdi ki yüzyılın en acı göçünü anlatmaktan? Sâhi, Zarifoğlu yaşasaydı, kalemi sarf-ı nazar eder miydi, resmi bir görevlinin kucağında kuru dal gibi duran Aylan Bebe’nin kaskatı kesilen bedeninin fotoğrafına bakınca. Ortadoğu’nun acılarına kardeş olmayan şiirleri muteber sayar mıydı söz erbabı, kelime ustaları? Acının ortası ile elemin doğusu birleşip bir keder haritası sununca insanlığın sofrasına, şair nasıl kaçabilir şiirin kaderinden, ortanın doğusundan, doğunun ortasına.
Yunus’un imtihanı ‘eğri odun’la başlamadı mı? ‘Bir Taptuk Kul gözlerinden vurursa/parmakların eğri ağaç tutamaz’ demeye cesaret edemeseydi şair, ‘seni de vururlar bir gün ey acı’ figanında sesi nasıl yankı bulurdu? Yunus, ‘Bizim Yunus’ olmadan dergahının eşiğinde, kağıtsız ve kalemsiz inciler saçabilir miydi şiir denizlerine?
Âdem ağaçla, Eyyup sabırla, Yâkup hasretle, İbrahim ateşle, Yusuf kuyuyla, Yunus balıkla imtihan edilmedi mi? Kalem kağıtla, aydınlık karanlıkla, kadın erkekle, erkek kadınla imtihanda değil mi? İmtihan eden kim? İmtihan edilen kim? İmtihanın soruları ‘bildiğimiz yerden’ mi? İmtihan bireyle mi sınırlı, tekil mi, çoğul mu? İmtihanın aşamaları nerede nihayetleniyor? Bütün bu sorular sıralanıyor aklımızın en tenha köşelerinde…
Yusuf, kardeş imtihanında iken nereden bilebilirdi kuyu sınavının kendisini beklediğini.Kuyu imtihanında iken en koyu imtihanın ardı sıra geleceğini,Züleyha testinden gömleğinin geçeceğini.Nereden bilebilirdi Sultan, sultanlık yolunun zindan deneyiminden geçtiğini…
Çağın Züleyhaları beliriyor her sokak başında, önümüzü kesiyor klavye dokunuşlarında, parmaklarımızı kanatıyor telefon tuşlarında. Açık uçlu Züleyha soruları bekliyor kalemlerimizin ucunda. Yusuf Züleyha ile Züleyha Yusuf’la sınavın en zorunda. Kuyu Yusuf’la, Züleyha gömlekle sınavda.
Aslında içimizin kuyularında kaybettik Yusuf'u. Yusuf'un BİRİNCİ gömleğini giyme cesaretini gösteremediğimizden, İKİNCİ gömleğini giyme iradesine sahip olamadık. İkinci gömleği giymeye layık olamadığımız için de Yusuf'un ÜÇÜNCÜ gömleğine talip olmaya yüzümüz yok belki de şimdi.
Oysa Yusuf, çifte imtihan sarmalında, üç gömlek sınavından geçerken eşzamanlı olarak üç makam sınavından da geçiyordu. Kuyu, zindan ve sultan makamlarını bir bir aşarken aynı zirveye iki sarp yokuştan tırmanmıyor muydu ‘Doğru Sözlü’ ? Oysa bizim, ‘Yusuf yüzlü’, ‘Yusuf sözlü’ olmaya mecali kalmadı kelimelerimizin.
Çocuklar oyuncaklarla sınavda,oyuncaklar çocukla. İnsan sahibi olduğunu sandığı nice eşyalarla sınavda.Bir çığlıkla kabirlerden bile kaldırılacağına inandığı halde oturduğu koltuktan kaldırılmayacağını zannetme imtihanında.Kelimelerle teste tabi tutuluyor insan ve kelimeler insan ismi ile deneniyor zorlu sınavda.
Yağmur,toprak imtihanından geçiyor,toprak yağmurla sınavda.Akrep yelkovanla yarışıyor,yelkovan akreple sınavda.Su ateşle imtihanda,ateş suyla,ömür ölümle sınanıyor,ölüm hesapla.
Âdem’in çocukları yol ayrımında. ’Ben Leyla’ya gidiyorum, çekil önümden Leyla’ diyebilme sınavında ilerliyor ürkek adımlarla. Ya da ‘Göz açıp kapamaktan daha az bir zamanda bile içimizdeki baş düşmanla bizi başbaşa bırakma’ duasında.Teknolojik kameralar mı yoksa ‘omuz başlarını denetleyen defterler’ mi belirlemeli rotasını, yörüngesini ve ahengini kaygısında.
Ey Sınavın Sahibi,Yusuf’un ‘kör’ kuyuları nasıl ‘gör’ kuyularına dönüşüyorsa, dönüştür kalbimizin kuyularını aydınlık sabahlara.Kalbimizi sana, kalıbımızı kalbimize ayarlı kıl. Dök harcımızı merhametinin kalıbına.
Nazlının nazı nâzenine olur zîra. Çekilen naz ise ne gam bize!
-