Artık tarih olan akademinin en adil akademisyen seçme biçimi OYP’ye dair;
Öğretim Elemanı Yetiştirme Programı olarak kurgulanan ALES, Lisans Puanı ve Yabancı Dil Puanının belli ağırlıklandırması ile tamamen YÖK tarafından kontrol edilen ekran üzerinden bir yerleştirme işlemi olan OYP, akademinin kendine özgü ilişkilerinden arındırılmış bir uygulama idi. Diğer alanlarda bir kadro için her türlü ilişkiyi kullanan üniversitelerin, OYP mevzuuna gelince kadro talebinde bile bulunmadıkları hepimizin malumudur. Üniversitelerin direnişine rağmen ağır aksak yürüyen OYP, akademinin en adil istihdam biçimi idi.
Ne yazık ki, FETÖ ile mücadele eder gibi görünme saiki içindeki bazı Yükseköğretim Burokratları tarafından OYP’liler, toptan FETÖ’cü olarak nitelendirilerek bir maniplasyon sürecine maruz bırakıldı.
Öncelikle sormak gerekir; OYP’lilerin başvuru yaptıkları ekranın sahibi kimdir ve bu ekranın sorumluları hakkında hangi işlemler yapıldı?
Ne yazık ki; süreç OYP’nin kaldırılması ile sonuçlandı.
Bir çelişki; akademide FETÖ’dan ihraç oranı en düşük olan grub OYP’li araştırma görevlileridir. Bütün OYP’lileri FETÖ’cü olarak niteleyen Yükseköğretim
Burokrasisi bugün ne düşünüyor merak ediyorum.
YÖK’ün aklı selimi galip geldi. Tebrik ediyorum. OYP’liler, Akademi ile ilişkisi kesilecekken, 50d kadrosu olarak bilinen geçici kadrolara aktarıldılar. 50d kadrosu doktoranın nihayetlenmesinin ardından akademi ile akademisiyenin ilişkisinin kesildiği arızalı ve arizi bir istihdam biçimi olsa da bir geçiş dönemi için kabullenildi ve uygulandı. Bu arizi durum pekçok sorun yarattı. Ancak YÖK ve Üniversiteler ‘birkaç beyaz üniversite istisna tutulursa’ aldığı insiyatifle daimi kadro dediğimiz 33a kadrolarına bu genç akademisyenlerin intikalini sağladı. Sorun büyük oranda çözülmüş oldu. İnsiyatif alan üniversitelerimizin yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum. Almış olduğunuz insiyatif tarihe kaydedilmiştir. Hayırla yadedilecektir.
İkinci bir aklı selim çağrısı;
Genç Bilim insanları ile ilgili ikinci sorun alanı yine aynı düzenleme ile getirilen %20 kısıtı...
Üretimin desteklenmesine dair kanun içine monte edimiş, hiçbir vizyonu, izahı, rasyonelitesi ve pratiği olmayan bir kısıt...
Bu düzenleme ile bir üniversite yetiştirdiği bilim insanlarının ancak %20’sini istihdam edebilecektir.
%20 hangi kriterle belirlendi! Niye %30 değil mesela...
%20’ye giren Bilim insanları hangi kriterle belirlenecek!
Doktora sürecinin 6-8 yıllık bir süreyi kapsadığı değerlendirildiğinde genç akademisyenlerin % 80’inin doktorasını yaptığı, laboratuarında çalıştığı üniversiteyi terkederek başka bir üniversitede 1 yıl çalışmak zorunda oluşunun hülle yöntemini icbar edişinin hiçbir açıklaması yoktur. Pratiği yoktur.
Bir üniversite doktorasını yaptırıp yetiştirdiği bilim insanını istihdam edemeyecekse o büyük yatırımı niçin yapsın?
Evet, Bilim insanlarının özgüvenini parçalamanın bir aracı olarak yeni bir vesayet süreci inşa edilmek isteniyor. Doçentlik sözlü sınavındaki direnişin arka planında da bu saik var. Ama bu modeller ile 2023 Akademisi inşa edilemez. Acilen YÖK, Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda yaptığı gibi alan paydaşları ile ortak aklı tesbite çalışmalı ve ortak aklın gereğini yapmalıdır.
Bir dost tavsiyesi;
Rasyonelitesi olmayan, pratik karşılığı olmayan, kriz üreten düzenlemeleri, yöneticilere sufle eden, gündeme getiren burokrat tipolojisine dikkat edilmeli.
Sarraf Davası;
Sarraf Davası, 17-25 Aralık Yargı Darbesinin devamı niteliğinde Türk Devletini suçlu göstermek için kurgulanmış siyasi bir davadır. Suçlanan Halk Bankası Eski Genel Müdür Yardımcısı M. Hakan Atilla Türk Vatandaşı iken, bir hukuk garabeti ile önce sanık iken şaibeli biçimde davanın tek tanığı haline getirilen Rıza Sarraf İran asıllı Türk Vatandaşı iken işlediği iddia olunan suç Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında işlenmiş iken;
ABD’nin yargı yetkisi yoktur ve diyoruz ki; ‘HADİ ORDAN!’
17-25 Aralık'ın nasıl yolsuzluk operasyonu olmadığını 15 Temmuzda anladı isek; (bazıları anlamamakta dirense de!) Sarraf davası da bir yolsuzluk davası değildir.
Bir tesbit; Sarraf Davası üzerinden ‘Akparti’yi yıpratırız’ diyenler asıl hedefin Türkiye olduğunun farketmelidir. ABD üzerinden Türkiye’ye ayar vermek isteyenler
Türk Devletine ihanet etmektedir ve hainler de milletin kadim hafızasına kaydedilecektir