1974 yılında Diriliş Dergisi’nde yayınlanan ‘Amentü’ şiiri ile fikirsel dönüşümüne tanık olduğumuz protest şairlerimizden İsmet ÖZEL, yine aynı yıl kaleme aldığı “Akla Karşı Tezler” adlı şiirinde; “Köylüleri niçin öldürmeliyiz?” diye soruyordu.
“Köylüleri öldürmesek de olur/Hatta onların kalın suratlarını/ Görmezlikten gelebiliriz” diye ironi ile karışık bir tez atar ortaya şair.
Sorunun, iç dünyasındaki karşılığını bulamamanın bedelini ise ;”Şu güzelim bilgiç beynimi kırıp/Teneşir tahtası olarak kullanabilirim” dizeleri ile öder.
Son zamanlarda sıkça gündemimize gelen, ‘Suriyeliler’ i ne yapalım?’ Sorusuna karşı akla gelen bir çözüm önerisi olarak başlıkta geçen ifade, aslında bir miktar duygusal eleştiri, biraz da bu düşünsel ve akaidi dramı barındırıyor bünyesinde.
Her konuda fikri olup hiçbir konuda bilgi sahibi olmayan bir kuşak yetiştirmenin övüncü ile kostaklanan sanal zihinler, cerrahi münafıklık olarak dilimize çevirebileceğimiz ‘algı operasyonu’ peşindeler kanaatini daha da pekiştiriyorlar dimağlarımızda.
Muktedir oluşun vazgeçilmez gücü ile muhalifliğin dayanılmaz hafifliği arasında, bir futbol terimi ile; ‘top bir o kalede bir bu kalede’ gidip geliyor ‘Suriyeliler’ meselesi ‘orta sahasız’ inanç dünyamızda.
Sebze ve meyve fiyatlarının yükselen trendi, ev kiralarının artışı, ‘esmer tenli’ insan sayısının nüfusumuza oranındaki büyüme hızı, ‘kaybolunca evinin yolunu Suriyeliler’ e soran’ ergen sivilceli akıllardaki ciddi arz/talep patlaması, soruna yoğunlaşmayı ve üzerinde hassasiyetle durulmayı zorunlu hale getiriyor zannımca.
Evet sadece bu nedenlerle bile olsa, değil vatandaşlığa almak, Suriyeliler’ i tereddütsüz öldürmeliyiz! Hem bu sayede gayri safi milli hasıladaki payımız artacak, bütçeden bize ayrılan paylarda ciddi yükselişler söz konusu olacak, enflasyon tek haneli rakamlarda müzminleşecek ve çağdaş medeniyetler seviyesine hızla yükseleceğiz.
Kim bilir belki de refah düzeyimizin artmasına paralel olarak akıllı cep telefonlarımızı bir üst versiyonu ile değiştirebilir, tatil yerlerinde konakladığımız beş yıldızlı otellerin yıldızlarını çoğaltabilir, Vâreden’in ‘solmaz boya’sını solaryumlarda bronzlaştırabilir, üstüne üstlük ‘yaşasın halkların kardeşliği’ sloganı ile modaya uyabiliriz.
Batı dünyası ile bizim aramızdaki en büyük fark ve belki de hümanist makasın açılmasına en önemli etken de burada mevzileniyor. Batı algısı, durumdan vazife çıkarmak ve buna dayalı menfaat devşirmek, iklime uygun mevzi almak, çıkara bağlı pozisyon belirlemek üzerine kurulu bir felsefi yaşam biçimini öngörüyor. Oysa bizim dünyamız ve inanç kodlarımız bunun aksi istikametini işaret ediyor.
“Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar da kardeşlerini kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (59/9) kutsal düsturu, bu coğrafyanın toplumsal yardımlaşma ve paylaşmada hakça ve Hakk’ça tanzimli atardamarına yön tayin ediyor. Bir diğer deyişle, empati kavramını; kalıptan kalbe, dilden gönle dökemeyenlere ve söylemden eyleme dönüştüremeyenlere karşı göksel bir mesajın ağırlığını taşıyor kütlesinde.
“Öyle bakmayın balkonlarınızdan/Fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu/ Damarlarımızı yırtıyor/Tuna nehri, onulmaz Boşnak sızıları/Pompalıyor yüreğime” diye haykıran ozanın sesi, ”Ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan/Tenimin olanca ağırlığı yok oldu” diye hayıflananın dizelerine ulanınca kaygıları çoğalıyor/çoğalmalı insanın.
Eşref-i mahlûkat olan insanın ‘varlıkların en şerefli’ si olana hürmeti, izzeti, hizmeti ve himmeti hesapsız olmalı ki ecrinin ücreti hesapsız olsun. Bütün dünyevi ve yakın olan kaygılardan azade; “Pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu/Ham yüreğin pütürlerini geçtim/ Gövdemi alemlere zerkederek/Varoldum kayrasıyla Varedenin/ Eşref-i mahlûkat/Nedir bildim.” diyebilmek için baraj sorusu bu belki de.
Temel eğitimden temelli bir hayata geçişin birincil kriteri; ‘öteki’ olmak, ’öteki’ni düşünmek, ’öteki’nde kaybolmak, ’öteki’ ile halvetlenmek, ‘öteki’ makamında olmak ve ‘öteki’ ile hallenmek olsa gerek, “ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış” dememek için.
“Sonra, o gün bütün nimetlerden muhakkak sorulacaksınız” (102/8)
14 Temmuz 2016, 14:48
-
-
-
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Selim - 8 yıl önce
Rabbim İslam coğrafyasına yardım etsin. Bizde kitabın şuuru ile yaşam nasip etsin.
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Selim
Amin Selim Bey...
Efendi Gözüm - 8 yıl önce
İlay- ı Kelimetullah kapsamında öteki yok, hep birlikte insanlık kardeşiyiz, Hakkı ötekilere tebliğ etmenin bir anlamı da bizden biri kabul edip kuruluşuna ensar olmak. Saygılarımla
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Efendi Gözüm
EyvAllah Efendi Ağbi.
Mustafa Şakacı - 8 yıl önce
Ne de çabuk yorulduk,usandık ensar olmaktan... Peki gün gelir de biz de muhacir olmak zorunda kalırsak kapısını çalacağımız bir ensar bulabilecekmiyiz...Ne ekersek onu biçeceğiz o yüzden ensarlığın kıymetini bilelim değilse muhacirlik ensarsız çekilmez dostlar....Hüseyin hocam kalemine ve yüreğine sağlık...Ensar ruhlu olmanın önemini bu yazınla bir kez daha anlamış olduk....Vesselam....
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Mustafa Şakacı
Sizin de gönlünüze,yüreğinize sağlık Mustafa Hocam.
Esma Nur - 8 yıl önce
Allah razı olsu.
Hüseyin ÇOLAK - 8 yıl önce @Esma Nur
Sizlerden de...
İrfan Bilici - 8 yıl önce
Suriyelileri fert fert tanısalar bu insanları bağırlarına basarla. Çünkü bunlar tıpkı bir Türk gibi hayat tarzları aynı biz. Ölüm yakkaşmadan ölüme karşı kabadayılık yapmak kolay. Ölselerdi demek çok kolay ama ölmek çok zor.
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @İrfan Bilici
Allah razı olsun İrfan Ağbi.
Tüm Yorumlar