Suud’dan Katar’a... (Sefer-i Katar) - II


Alpaslan Fakılı

Alpaslan Fakılı

19 Haziran 2017, 23:20

Katar’da dikkatimi insanların konuştuğu İngilizce çekiyor. Hemen hemen Arapçadan daha yaygın kullanılıyor. Arapça sorduğunuz soruya İngilizce cevap alıyorsunuz. Tabi bunda çok fazla sayıda yabancının olması da etkili.

Akşam her yer ışıl ışıl ve çok canlı. Yaşam standartlarının yüksek olduğu her durumdan belli.

Denizin doldurulmasıyla yapılan birçok yapı var. İlerde “Katara” denilen rezidansların olduğu bölgeyi geziyoruz. Mihmandarım burada birçok ünlü batılının evinin olduğunu söylüyor. Rezidanslar oldukça lüks ve denize sıfır. Denizde son model tekneler ve marinalar. Sokaklar tertemiz. Aşırı lüks ve ihtişam içinde kendinizi tedirgin hissediyorsunuz gezerken. Sokaklarda hafif klasik müzik yayını var.

“Katara”dan sonra merkezdeki Suq Waqiyf denilen eski çarşıyı geziyoruz. Burası eski Doha’dan kalma oldukça otantik bir yer. Sokakları dar ve bir sürü iç içe dükkândan müteşekkil. Çok hoşuma gidiyor. Deniz malzemeleri satan dükkânın birine giriyoruz. Sahibi biraz yaşlı eski ve meşhur bir dalış sporcusu. Su altında yaklaşık beş metrede sadece şortlu ve zıpkınlı resimleri var. Denizden çıkardığı inci resimlerini ve ünlü siyaset adamı, sanatçı vb. ile çekindiği resimleri bize gösteriyor. Beraber fotoğraf çekiniyoruz.

Çarşıda sıcak bir salep içiyoruz. Ortam oldukça hoş ve insanların ekseriyeti yabancı ve Avrupalı. Sohbet ediyoruz.

Katar’da içki satışı serbest. Ancak mihmandarım içkinin kimlikle ve sayılı verildiğini söylüyor. Şaşırıyorum. Bayan polislere denk geliyoruz ara ara.

Ertesi gün dönüş hazırlıkları başlıyor. Katar’ı seviyoruz ve alışıyoruz. İlerde tekrar gelmek isteği içimden geçiyor. Mihmandarımız bir Türk kalesinden bahsediyor ama gitmek için fırsat olmuyor şehir dışında olduğundan.

O aralar Katar’da henüz milli eğitime bağlı devlet okulu yok. Çok sonraları açıldı. İçimden fırsat olsa da Katar’da görev yapabilsek diyorum. Ancak kiralar oldukça yüksek ve yaşam şartları ağır.

Mihmandarımızla helalleşip dönüş yoluna düşüyoruz. Mihmandarımız Katar’da yalnız kaldığı için biz ayrılırken ağlamaklı oluyor. Üzülüyoruz durumuna. Yıllardır gurbette kalan biri olarak onunla empati kurabiliyorum.

Dönüş yolunda öğleye denk geldiğinden mecburen bir yerde konaklamak gerekecek. En uygun yerin Dammam olduğuna karar kılıyoruz. Hem orayı da görürüz diyoruz. Bismillah deyip yola düşüyoruz. Dammam Arabistan’ın petrol ve sahil kenti. Cidde’yi andıran bir yer.

Katar’dan çıkıp kuzeye doğru yol alıyoruz. Dammam’a doğru. Yolda ilk kez kendimi garip hissediyorum. Memleketten binlerce km uzakta, bilmediğim bir yerden, bilmediğim bir yere yol aldığımızı düşünüyorum. Maazallah başımıza bir şey gelse zor diyor ve kendi kendime dua ediyorum. Yolda Hofuf’a uğruyoruz. Hofuf’ta gezilebilecek Kapadokya benzeri bir yerden bahsediyorlar. Hofuf otantik bir yer ancak vakit sınırlı. Hava kararmak üzere iken uğruyoruz. Dev bir kaya ve ıssız bir yer. Ürperip hemen çıkıyorum. (Google’da resimleri var.)

Yaklaşık dört yüz km’lik bir yolculuktan sonra Dammam’a akşam sularında ulaşıyoruz. Yemek, namaz gibi acil ihtiyaçlar için yer arıyoruz. Bir kaç Türk lokantası buluyoruz. Şehirle ilgili bilgi alıyoruz.  Kalacak yer arıyorum. Bir otel buluyorum

Ancak kimsenin olmadığı otelde kalmak bana ürkütücü geliyor. Neticede insan uzun yolculuklarda dinlenecek yer arıyor haliyle.

En son arabada yatmaya karar veriyoruz. Arabayı kuytu bir yere çekiyorum. Koltukları düzlüyorum camlara örtü çekiyorum. Arabada taşıdığımız çarşafları, yastıkları ve battaniyeleri seriyoruz. Arabanın içi kocaman bir çadıra dönüşüyor. Oh diyoruz ben ve Necla. Araba bize ev gibi sıcak ve samimi geliyor. Hava serin ama benzin beleş. Sabaha kadar çalışıyor araba. Isınalım diye.

Uyandığımızda Necla çok rahat ettiğini söylüyor. Namazda biraz zorlanıyoruz ama olsun diyoruz. Arabayı sahile çekiyoruz kahvaltı için. Yanımızda küçük tüp ve kahvaltılıklar var. Kahvaltı yapıyoruz sahilde. Şehri turladıktan sonra tekrar düşüyoruz yola bismillah deyip.

İlginç buğday ve sebze tarlalarından tarlalardan geçiyoruz. Coğrafya bana garip geliyor.

Hedefimiz durmadan Riyad üzerinden Cidde’ye gece de olsa varmak. Ben bir an önce varmak için basıyorum. Basıyorum basıyorum. Yüz doksanlarda. Yol üç şeritli ve upuzun ip gibi ve bomboş. Tahrik oluyorum. Ama ya araba bozulursa? “Bir şey olmaz” diyorum kendi kendime. Necla uyarıyor. Ben yolun uzun olduğunu, bir an önce varmak için mecbur olduğumuzu söylüyorum. Basıyorum. Takriben Riyad’a yüz km. var. Basıyorum basıyorum Riyad’da yemek molası veririz diyorum. Basıyorum. Arabadan ses geliyor. Bir tıkırtı sesi. Sağa çekip durup bakıyorum. Tabi bir şey anlamıyorum. Tekrar yola çıkıyorum ses yine geliyor. Bir şeyler ters gidiyor. Necla tedirgin. “Allah allah” diyorum. Ustayı arıyorum. Cidde’yi. Arabistan’da yaygın olan öğle uykusunda. Ulaşamıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. O aralar Riyad’daki arkadaşlar Medine’deler. Onlara ulaşıyorum. Bana bir usta ayarlıyorlar. Ustayla haberleşiyoruz. Çekici bulmam lazım ama bekle ki çekici gelsin. Arabada çaresiz bekliyoruz. Gelen geçen arabaları seyrediyoruz. Nihayet bir çekici denk geliyor. Mübarek yolda kalmışız ya. Cidde’ye iki bin riyal istiyor. Riyad’a beş yüz riyal. En sonunda iki yüz riyale anlaşıyoruz. Arabayı Riyad’a kadar götürüyoruz. Ustaya.

“Hocam geçmiş olsun, motor yanmış” diyor, Kayserili usta. Tabi sonraları Kayserililerle ilgili de düşüncelerim pekişiyor. J

Arabayı ustaya bırakıp iki gün Riyad’da misafir oluyoruz yapılır da gideriz diye. Arabanın yapılacağı yok. Mecburen arabasız dönmeye karar veriyoruz. Uçak bileti arıyoruz, bulamıyoruz. Mecburen otobüsle dönmeye karar veriyoruz. Arabistan’da bin km. ve otobüs yolculuğu. Gece ve ilginç bir durum. Arkadaşlar sağ olsunlar ısrarla misafir etmek istiyorlar teşekkür ediyoruz. Otobüsler oldukça konforlu (!). Gece yolculuğu başlıyor. Otobüste aile az, yolcu da. Ben koltukta dalıyorum. Necla yarım saat sonra beni uyandırıyor. Tedirgin. Bir metre önümüzü ancak görüyoruz. Çöl fırtınası var. Tedirgin olmakta da haklı ama ben uykuya yenik düşüyorum. Rahatım. Hava yine serin.

Molada Arabistan’da dev bakır çaydanlıklarda yaptıkları meşhur sütlü çaydan alıyorum. İyi gidiyor serin havada.

O gün o yolculuk bana hemen hemen hayatımın en ilginç yolculuğu olarak geliyor. Şoför mahalline bir zenci -muhtemelen Sudanlı- geçiyor. Yanındakiyle sabaha kadar aralıksız ve yüksek sesle konuşuyor. Uyarıyorum en son tartışıyoruz. Nafile.

Otobüs ertesi gün Cidde’ye ulaşıyor. Derin bir “elhamdülillah” diyorum. Cidde bana kendi memleketim gibi geliyor. Cidde haddi zatında Arabistan’ın en canlı şehri. Sosyal hayat gece gündüz çok aktif. Hava sıcak. Ankara’nın yazı gibi ama nemli.

Arabistan’da arabasızlık çok zor ve sıkıntılı bir durum. Toplu taşıma yok. Her yere taksiyle gidiyorsunuz.

O hafta boyunca arabadan haber bekliyoruz. Tatilin kalanını eve hapsolmuş şekilde geçiriyoruz. Sıkıcı oluyor.

Bir hafta sonra haber geliyor ustadan “arabayı gelip alabilirsiniz” diyor. Eksik olmasın Hasan Sami bana eşlik ediyor. Yine gece ve otobüs yolculuğu. Riyad’a. Yolda Mekke’den geçerken ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Mekke girişinde bilen bilir “ecnebilerin girişi yasak” levhası var. (lil müslimin fagat). Şoför bize dönüp Arapça “Türkler, müslüman mısınız? Başımıza iş açmayın” diyor. Sinirleniyoruz.

Gündüz öğle vakti Riyad’a ulaşıyoruz. Arkadaşımız bizi, otobüs terminalinden alıyor eksik olmasın. Kahvaltı faslından sonra sanayiye geçiyoruz.

O günün gecesi Riyad’dan yola çıkıyoruz Hasan Sami ile. Sırayla gece yolculuğu yaparak sabaha kadar Mekke’de ve bir saat sonra Cidde’de oluyoruz.

Üzerimden kocaman bir ağırlık kalkıyor. Ekonomik olarak oldukça külfetli bir yolculuk oluyor ama sonra da “iyi ki gitmişim” diyorum kendi kendime.

Çünkü her şey tadında güzeldir. Şu an belki çok param dahi olsa aynı yolculuğu yapma şansım yok.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Filiz Yıldız - 7 yıl önce
Bir solukta okuduğum makalenizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim.