Allah ömür verirse 15 Temmuzu yazmak için önümüzde uzun zamanlar olacak. Birçok belirsizlik ortadan kalkacak ve daha isabetli yorumlar yapabileceğiz. Bana kalırsa önce ülkemizi ve milletimizi 15 Temmuza hazırlayan nedenleri konuşmalıyız ve daha önemlisi daha sonrasını ele almalıyız. Bu ele alış öyle Kızılay’da veya Beştepe’de oturup çekirdek çitlerken yaptığımız analizlerin çok çok ötesinde olmalı. Buradan Kızılay ve Beştepe’de çekirdek çitlemeyi hafife aldığımı düşünmeyin. O olayı, kutlu bir gecede ortaya konan kahramanlığın kırk gün devam etmesi gereken kutlama merasimi olarak düşünmek lazım. Başka hiçbir millette rastlayamayacağınız çok ender bir durum ve Allah bu durumu da İstanbul’un Fethi’nden sonra yine bu millete yaşattı. O işin ayrı tarafı ve her biri ayrı bir yazı konusu.
Bu günlerde konuştuklarımız ve yazacaklarımız henüz atlatılmamış bir travmanın da izlerini taşıyor ama sıcağı sıcağına da bu konulara girmekte fayda var. Bir tespitin altını belirginleştirmek ve koyu kalın kalemle birkaç kez çizmek lazım. Her düşünceden insanların belki de tarihte çok az rastlayacağımız bir mutabakatına şahit oluyoruz. Toplusal mutabakatın zirvesini yaşıyoruz. Bu, yüzyıllardır üzerinde hesap yapılan bir milletin üzerindeki tozları üflemesinin de bir miladı olarak ele alınmalı. İdrakimize giydirilen deli gömleklerini paramparça ettiğimiz bir dönüm noktası olarak da ele alabiliriz. Yıllarca şucu bucu ayrımlarının yok edildiği, farklılıkların ayrışma, kavga değil bir zenginlik olduğunu daha yakından görme fırsatı olarak da kabul edilmeli. Bu işin çok önemli bir boyutu ve öncelikle toplum önünde olanların, birileri adına söz söyleyenlerin kullandıkları sözcüklere, beden diline ve üsluplarına daha çok dikkat etmelerini vaz eden bir dönemden geçiyoruz. Bu milletin üzerine bomba atanlar ve onların üst aklı elbette bu iklimi bir an önce sonlandırmak adına elinden geleni yapacaktır. Hatta bu kavramı kullanmayı çok sevmesem de “kripto”lar eliyle çaktırmadan yapacaklardır. Toplu vurdukça sinelerin onu tankın, topun, helikopterin, jetin sindiremeyeceğini bir kez daha bu büyük milletten görmüş oldukları için ne kadar kuduracaklarının işaretlerini de görmeye başladık. Asıl konuma da yavaş yavaş giriş yapmış oluyorum bu cümlelerle.
İlk günlerin sersemliği geçti ve Batının gerçek niyetlerini son günlerde daha açık bir şekilde görmeye başladık. Önemli bir ülke, ülkemizi NATO’dan çıkarma tehdidinde bulunuyor. Dört milyon vatandaşımızın yaşadığı başka bir ülke ise, cumhurbaşkanımızın telekonferansla halkına konuşma yapmasına dahi izin vermiyor. Bir başkası Türkiye’ye tatile gitmeniz Erdoğan’a yardım anlamına geliyor diye yazarak halkını uyarıyor. Bunları çok yadırgamadığımı belirtmek istiyorum. Adamlar kendileri varken başka bir ülke güçlensin istemiyor çok belli. Özellikle bu ülke Osmanlı’nın bakiyesi bir ülke ise ve içinde sürekli potansiyeller barındıran bir ülke ise bunu istemelerini beklemek fazla iyimserlik olur. O yüzden çelme takacaklar, o yüzden yüzüne gülüp arkadan film çevirecekler. Türkiye’nin büyümesi, iktisadi olarak pazarlarının kaybolmasına, sosyal olarak halklarının yönünü Doğuya çevrilmesine neden olacağı için bir an önce durdurulması gereken bir ülke.
Cümle içerisinde de söz ettiğim gibi ben şahsen bu durumu yadırgamıyorum. Benim asıl üzerinde günlerce, haftalarca, aylarca ve hatta bir kürsü oluşturarak yıllarca çalışmalar yapmamız gereken kısma işaret etmek istiyorum. Türk halkı büyüklüğünü gösterdi ve çok büyük bir badireyi atlattı. Asıl önemli olan ise bundan sonra yapacakları. Birincisi bundan sonra bizleri daha zor günler bekliyor. İçerideki ve dışarıdaki Türkiye karşıtları bu saatten sonra daha çok saldıracaklar. Bu saldırılar için teyakkuzda olmak. İkincisi, öngörülerde bulunmak. Ne demek istediğimi biraz açıklayayım. Biz yıllarca Batıyı takip ettik. Onun olumlu veya olumsuz birçok değerini aldık. Bir kısmını özümsedik, bir kısmı bize bol geldi, bir kısmı üzerimize hiç olmadı. Bu güne kadar öyle veya böyle hayatımızı devam ettirdik. Bundan sonrası için kim ne düşünüyor, nasıl bir yöntem öneriyor, hepsine kulak kabartmak durumundayız. Dağdaki çobanından, tarlasındaki çiftçiye, okulundaki öğretmen ve üniversitesindeki hocaya kadar herkesin düşüncelerini önemsemek ve not etmek. Bunu yaparsak eğer, bize dayatılan bütün prangalardan kurtulmuş olacağız. Seksen milyon ülke insanımız, iki yüz milyonun üzerinde Türk halkımız ve bir buçuk milyon İslam coğrafyası ile dünyaya adalet dağıtacağız. Değilse her on yılda başımızdan bombalar eksik olmayacak. Eskiden bunu bizzat kendi insanları ile yapıyorlardı ‘şimdi o konuda da ilerleme kaydetmişler’ maşa kullanıyorlar. İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helake zorluyorlar.
Sona yaklaşırken, tekrar ediyorum. Birincisi ayağa kalkmak için var gücümüzle çaba sarf edeceğiz. İkincisi, ayakta kalmayı becereceğiz. Üçüncüsü ayakta kalarak adım atmaya çalışacağız. Dördüncüsü saflarımızı ve adımlarımızı sıklaştıracağız ve beşincisi koşmaya başlayacağız. İnanın bunları yapmak zor değil yeter ki biz gücümüzün farkında olalım. Heyecanımızı kaybetmeyelim, kendimizle uğraşmayı bırakalım vesselam.
En son olarak, bu konudaki düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Selam ve dua ile… Allah’a emanet olunuz.
02 Ağustos 2016, 14:34
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Düşünüp, hissettiklerimizi, onaylayip kabul ettiklerimizi cezaletli ve fesahatli bir tarzda kemal-i vuzuh ile izah etmişsiniz. .