Sevgili dostlar, ilk üç yazımda eğitim sistemindeki aksaklık ve yanlışlara parmak basmıştım. Bu sorunların çözümü ile ilgili olarak eğitenlerle ilgili çözüm önerilerimi son yazımda ele almıştım. Bu yazımda ise eğitilenler ve eğitim sistemi ile ilgili önerilerimi sunmaya çalışacağım. Ülkemizde yaşanan günlük ve popüler konular olmasına rağmen, hem yazı dizimi sonlandırmak hem de ülkemizin geleceği için oldukça önemli olan ve bir türlü çözülemeyen “eğitim sorunları” ile ilgili katkı vermek istedim. Öyleyse buyurun devam edelim.
Eğitim sistemi ile ilgili yapılması gerekenler:
1. Tam gün eğitim sistemine geçilmeli ve sınıflar 20 kişiden fazla olmamalı, Böylece doldur-boşalt sistemi bitecek, teneffüsler öğrencilerin ihtiyaçlarını giderecek süreye gelecektir. Sınıfların kalabalık olmaması sayesinde öğretmen; öğrenci ve ailesini daha yakından tanıma fırsatı bulacaktır.
2.Eğitim hayatın içinden olmalı, yaşam biçimi haline getirilmeli, gerçek hayattan kopuk olmamalı. Öğretimden çok eğitim verilmeli okullarda. Zira artık bilgi çağındayız ve birey okul olmadan da birçok şey öğrenebilir. Eğitim, ancak yaşayarak ve yaşatarak yapılabilir. Bir nevi balık tutmayı öğretme, hazır balık vermeme meselesi.
3.Sınavlar mümkün olduğunca olmamalı, bunun yerine öğretmen öğrencilerini öğrendiklerini okulda ve gerçek hayatta yaşantı haline getirip getirmediğini gözlemleyerek öğrencileri değerlendirmeli. Öğrenci bu arada sınav stresinden kurtulmuş olur.
4. Öğrencilere okul sevdirilmeli, okula severek gelmeli, okulda eğlenmeli, kınanma ve ayıplanma endişesi olmadan kendini özgürce ifade edebilmeli,
5. Vatandaşlık bilinci, vatan sevgisi, ahlak, gelenek, görenek ve inanç bilgileri, düz anlatımla değil örnek olay, drama, tiyatro gibi etkinliklerle verilmeli,
6. Ana sınıfından itibaren sayıları az olan öğrencilerin gelişimleri sağlıklı bir şekilde takip edilmeli ve durumları (yetenekleri, ilgileri, zayıf yönleri vs) ruhsal dosyalarına işlenmeli,
7. İlkokul döneminde çocukların kişisel gelişimi ile ilgili dersler, temel dersler ve vatan sevgisi ve tarih bilinci verilecek derslerden oluşmalı. Kuru ezber bilgilere mümkün olduğunca az yer verilmeli.
8. Çocuklar yakından takip edilerek yetenekleri tespit edilmeli veya ortaya çıkarılmalı ve dosyalarına işlenmeli. Daha sonra kurulacak komisyon tarafından ailesi ile de danışılarak akademik veya mesleki eğitim yönünde eğitime devam etme kararı alınmalı.
9. Bu aşama dini eğitim almak isteyenlere 1-2 yıl zaman toleransı tanınmalı (Hafızlık vs.için)
10. İlkokuldan sonra öğrenciler %20 akademik,(günlük hayattaki tüm meslekleri içine alan) %40 mesleki ve %40 halk eğitimi (bu oranlar tartışılabilir) olarak sınıflandırılmalı. Böylece;
1. Akademik okul sınıflarında akademik yetenekleri yüksek ve birbirine yakın olan öğrenciler bir arada olduğu için, eşgüdüm sağlanacak ve eğitim kalitesi artacaktır,
2.Hedefi olan öğrencilerin oluşturduğu sınıflarda öğretmenlerin disiplin sorunu olmayacaktır (Bunu eğitim fakültelerinde atanma olasılığı yüksek olanla, atama olasılığı az olan bölümlerde eğitim gören öğrencilerde bire bir yaşanıyor),
3. Mesleki okulda eğitim gören öğrenciler haftada iki gün okula gelmeli bu günlerde temel dersleri almalı, haftanın diğer 4 günü ise yeteneğine göre sahadaki iş yerlerinde çalışmalı. Akademik okullarda eğitim gören öğrenciler ise haftada 4 gün okulda, 2 gün ise yine ilgi ve yeteneklerine göre sahada pratik yapmalı. Halk eğitimi şeklinde devam eden öğrenciler usta-çıraklık ilişkisi (bir nevi ahi geleneği) ile meslek öğrenmeli, vatandaşlık, din kültürü, tarih, coğrafya, jeopolitik gibi sosyal derslerden belli dönemlerde sınava girmeli ve bu şekilde ortaokul, lise diplomaları almalı. Bu uygulama ile devlet; atölye, laboratuvar gibi yüklü maliyeti olan ve tam anlamıyla verim alınamayan uygulamalardan kurtulmuş olacak. Ayrıca mesleki uygulama gerçek sahada olacağı için kalifiye işgücü yetişmiş olacaktır. Ara dönemlerde geçiş sınavları ile öğrencilerde daha önce keşfedilememiş yetenekler keşfedilerek alan değiştirme hakkı verilmeli.
4. Bu sayede akademik hedefsiz öğrenciler ilgilerine göre meslek öğrenmek için iş sahasına yönlendirildiği için okullarda öğrenci yığılması azalacak; bina, sınıf, masa ve hatta öğretmen açığı ortadan kalkacak ve ikili eğitime de gerek kalmayacaktır,
5. Mesleki eğitim alan öğrenci lise sonunda ister kendi mesleki alanında isterse akademik alanda yapılacak sınavda başarılı olması durumunda lisans eğitimi alma hakkı verilmeli. Bu öğrenciler meslekleri ile ilgili yüksek okul ve fakülte seçtiklerinde ek puanlar verilerek teşvik edilmeli. Böylece sahada uyulama yaparak gelen mühendisler, mimarlar vs hem alaylı hem eğitimli olacaklar. Bir vida sökmemiş makine mühendisi olmayacak mesela. Bu da yaşam kalitesi ve iş verimliliğini arttıracaktır,
6. Akademik alanda eğitim gören öğrenci yine yeteneğine göre mesleği olacağı için akademik eğitimde başarısız olması durumunda o mesleğini icra edebilecektir (Mesela Fen Edebiyat, İktisat, İşletme, Eğitim gibi farklı fakültelerden mezun olup, aldığı lisans eğitimine uygun bir alanda istihdam edilemezse veya eğitimi yarım kalırsa elinde bir mesleği olacak ve o mesleği ile hayatını idame ettirebilecektir), Günümüzde ise bu mümkün görünmemektedir,
7. Piyasadaki ara eleman, çırak, kalfa ve usta elaman sıkıntısı ortadan kalkacaktır,
8. Okulda eğitim, sahada uygulama yapan bireyler alanlarında daha başarılı olacaklardır (hem alaylı hem de mektepli olacaklar),
9. Sevdikleri ve yetenekli oldukları alanda çalıştıkları için mutlu olacaklar, sevmedikleri dersleri almadıkları işkenceden kurtulmuş olacaklar,
10. Bazı mesleklerin kaybolma tehlikesi ortadan kalkacaktır,
Bu arada aileler ve sosyal çevrenin; bilgilendirilmesi, eğitilmesi, güdülenmesi, basın, yayın ve sosyal medyada yoğun bir şekilde işlenerek yapılmalı. Çünkü günümüz toplumunda başarı ile beyaz önlüklü çalışan eş anlamlı hale gelmiştir. Aileler, akademik yeteneği olmayan çocuklarını baskı altına alarak, onları eğitmeye çalışmaktadır.
Toplum bir insan vücudu gibi; el, ayak, kalp, beyin, deri, kulak, burun, tırnak, saç, tüy vs her şeyi ile bütündür. Dolayısıyla ülkemizin sıva ustasına da, kaynakçıya da çiftçiye de, akademisyene de, iş adamına da, doktora da ihtiyacı var. Mutluluk tek meslekte gizli değil. Öyle olsa bütün zenginler ve beyaz önlüklüler mutlu olurdu!!! Bu bilinci mutlaka vermeliyiz.
Mesela toplumumuzda okul müdürü ve sınıf öğretmeni veliyi çağırıp; çocuğunun iyi bir kuaför olacağını söylese veli ne tepki verir? Muhtemelen öğretmeni suçlar, çocuğunun yetenekli olduğunu ancak öğretmenin yetersiz olduğunu söyler. Bu durumları aşmak için ailelerin hazır bulunuşluklarını arttırmamız gerekir.
Sonuç olarak; insanlar sevdikleri ve yetenekli oldukları işi yapmalı. Hangi mesleği yaparsa yapsın kalifiye, hem eğitimli hem de alaylı olmalı. Geleceğe umutla bakan, geleceğini Türkiye’de gören, vatanını milletini seven, işi olduğu için ailesi ve çocukları olan mutlu bir nesil ortaya çıkar. İş hayatına atıldığı için yaşı çok ilerlemeden evlenecek ve yeteri kadar çocuk sahibi olacak bir nesil. Bu da Yeni Türkiye’yi 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine taşıyacak kalifiye kadroların yetişmesini sağlayacaktır.