Yemen Seyahati


Alpaslan Fakılı

Alpaslan Fakılı

28 Haziran 2016, 09:47

Okulumuz öğrencilerinden Amina geçenlerde odama, yanıma geldi. Amina babası Somalili, annesi Yemenli bir öğrencimiz. Babası iki evli aslında. Ailesinin birisi burada, diğeri Suudi Arabistan’da… Geçenlerde öğretmeni de gelmişti. Amina ile ilgili biraz sohbet ettik. Babasının iki evli olduğunu söyleyince çok garibine gitti. Tabi o Hoca Hanım sadece Türkiye’deki eşini bildiği için. “Bunlar ne çok çocuk yapıyorlar?” dedi. Güldüm.  E tabi Türk kadınları çocuk yapmıyor ki içimden dedim. J

Neyse Amina, annesine telefon edelim diye gelmiş yanıma. Ben ısrarla Arapça konuşuyorum, O, Türkçe biliyorum dercesine Türkçe konuşuyor. Bir ara ona bakınca geçmişe doğru dalmışım.



Yıl 2012 Haziran’ıydı. Cidde Türk Okulu’nun seminer dönemiydi. Arabistan’a gitmeden önce bölgeyi gezmeyi de hedeflerim arasına koymuştum. Bölgeyi gezmek hedeflerim arasında olunca öğretmen arkadaşımın teklifini, tedirgin olsam da o ara eşim de Türkiye’de olduğu için “bu fırsat bir daha ele geçmez” diyerek geri çevirmedim. Karar veriş ve yola çıkış sürecimiz hızlı oldu. Yola çıkmadan önce buluştuğumuz, fikirlerine değer verdiğim bir öğretmen arkadaşım Arap baharından da kaynaklı bölgenin karışık olmasından ötürü gitmememiz konusunda bizi uyardı. Hatta Yemen’e giderken, sebepsiz vurulan bir Türk otobüs şoföründen de bahsetti. Yemenlileri Arabistan’dan tanıdığım için söylediği beni şaşırtmadı doğrusu.

Suud’da halk arasında dolaşan bir deyiş vardır: “Mısırlıdan malını, Yemenliden canını, Türk’ten de hanımını sakın.”

Ama yine de kararlıydım. İçimdeki gezme sevdası depreşmişti bir kere.



Yemen, Arabistan’ın güneyinde yer alır.



Hedefimiz güneyden başlayarak Yemen, Umman, Dubai üzerinden çember çizerek Cezire tül Arap denen yarımadayı alttan başlayarak dolaşmaktı. Yoldaşım coğrafya öğretmeni olduğundan bölgeyle ilgili detaylı araştırmaları ona bıraktım.

Yolculuk sabahı tüm hazırlıkları tamamlayıp, yanımıza yiyecek malzemeleri vb. alıp yola çıktık. Güneye doğru yaklaşık 700-800 km yol aldık.  Tuvel denilen Yemen gümrüğüne vardığımızda akşam yeni olmuştu. Triptiğin (yurtdışına çıkışlarda araba için istenen belge) eksik olduğunu söylediler. Yaptırdık.



Girişte benim gri, refikimin yeşil pasaportu polisi ve görevlileri biraz tedirgin etti. “Giriş hakkınız yok bu pasaportlara vize veremeyiz” dediler ama ısrarlarımız ve tabi Türklere kaşı sempati de sonunda razı oldular.



Kapıdan girince başka bir dünyaya geldiğimizi anlamıştık. Refikim bana “abi benim dünyam bu işte beee. Aradığım bu…” dedi heyecanla.



Zira herkesin üzerinde yerel kıyafetler, karınları üzerinde cemberi dedikleri hançeri andıran bıçak, sırtlarında kalaşnikof vardı.(sonraları bu kalaşnikofları çocukların sırtında da çokça gördüm) Tabi ağızlarının sol tarafı da şişmiş (Yemen’de gencinden yaşlısına hemen herkesin kullandığı gat dedikleri Maraş otu), gözleri hafif kızarmış vaziyetteydiler.



Sınırdan geçince otel arayışına başlamıştık. Bizi kapıda Arabistan’da oturduğum binanın eski bekçisi Halid karşılamıştı. O da sınıra yakın Hacce’dendi. Girer girmez bize eski Romalıların kullandığı çiçek taç ve kolye taktı ve tabi selamlayarak “ehlen ve sehlen yemen ya esdigaiii…”



Otel umduğumuz gibi değildi tabi. Hem de hiç. Ama ilerleyen günlerde başımıza gelecekleri bilmediğimiz için bunun iyi bir seçenek olduğunu henüz anlayamamıştık.



Sabah erkenden uyandık. Kahvaltı otelde olmadığından dışarıda yaparız diye düşünmüştük.



Lobide yoldaşımı ve Halid’i beklerden dikkatle etrafı süzüyordum. Lobide görevli 30’lu yaşlardaki delikanlı dikkatimi çekti.



Klasik bir Türk duruşu vardı. Gittim sordum. Türk müsün diye. Bana dedesinin Türk olduğunu söyledi. Arabistan’da kaldığım süre içinde birçok ırktan tanıştığım insanlardan ailelerinde Türk kökeni olanlardan çokça duymuştum zaten.

Sonraları uğradığımız Halid’in köyünde 500 hanelik bir Türk Mahallesi de gördüm. Yani alışkındım bunlara.

Lobiden ayrıldık arabaya binmek üzere.



Sınırın diğer tarafında başka bir dünyaya var demiştim. Arabayla ilerken gördüklerim beni epey etkiledi.

Binlerce Somalili kaçak yollardan Yemen’e gelmiş, sınır boylarındaki mülteci kamplarına yürüyorlardı. İri yapılı, uzun boylu, sırtları ve ayakları çıplak ve yarı çıplak yüzlerce genç yürüyordu. Sınır boyunca küçük bir Somali oluşmuştu. Manzarayı ve çadırları görünce Somali’ye mi geldim Yemen’e mi geldim bir an tereddüt yaşadım. Yemen’e kaçak yollarla gelen Somalililer yine kaçak yollardan yürüyerek özellikle gece Arabistan’a geçiyorlardı. Orada dilenerek ve ayak işlerini yaparak geçimlerini sağlıyorlardı.



İnanın bana camı açıp uzattığım bir riyali almak için en az on kişi arabanın etrafını çevreliyordu. Ben belki bir insan daha karnını doyurur diye para uzatırken yoldaşım bana çıkışıyordu “abi hangi biriyle baş edeceksin, verme “ diye. Ama insanların hallerinden gerçek aç oldukları belli oluyordu. Çoğunun ayağında yırtık terlik, bazıları terliksiz, çoğunluğu soluk benizli ve yırtık ceketliydi.



Yol kenarlarında uzun mango ağaçları dolu tarlalar ve otlardan yapılmış çadıra benzer ev benzeri yapılar sıralanmıştı tıpkı Afrika gibi.



Kahvaltı için girdiğimiz lokantada “Allahım buradan inşallah hasta olmadan çıkarız” diye yoldaşımla birbirimize umutsuz bakıyorduk. Fazlaca alternatifimiz de yoktu zaten. Sallanan but parçalarının üzerinde binlerce sinek uçuşuyordu. Simsiyah olmuş, sayısız küçük baharat kutularının içleri simsiyah ve kirliydi.  Kirli baharat kutuları baharatın rengiyle renk cümbüşü oluşturuyordu. Biz şaşkın şaşkın etrafı seyrederken Halid bize buranın kahvaltı için en uygun ve temiz yer (!) olduğunu söyledi. Şaşkınlığımızı, adamın “kaç gram?” anlamına gelen “kem ğram?” sorusu bozdu.



Oturduğumuz yerden etin pişmesini ve servisin yapılmasını beklerken umutsuzluk, açlık ve yol yorgunluğu karışmış öylece etrafı seyreden yoldaşıma, “manzaraya bak” anlamında dürttüm. Adamın biri simsiyah suyu yere döküyor, aynı suyu üzerinde naylon gerili masaya da döküyor ve yeri sildiği çek pasla masayı da siliyordu. Tüm bunları yaparken gayet rahat ve mutluydu. Manzarayı seyreden yoldaşımın yüzünü görmeliydiniz.



Yediğimiz yemeğin (!) arkasına gelen çayın içi bulanık su gibiydi.  Yoldaşım “abi burada mikroptan ölmezsek hiçbir yerde ölmeyiz” dedi.



Çaresiz yedik… isteksizce… Ama haklarını yemeyelim ekmeleri (tandırda pişiriliyordu) lezzetliydi. Yemek yedikten sonra ayaklandık yolumuz uzun diye. Ben arabanın arkasından yolda ne görürsem çekmeye başlamıştım eski telefonumla. Yollarda ilginç manzaralar kadrana takılıyordu.  Ben fotoğraf çekerken gayri ihtiyari bir polis kontrol noktasını da çekmişim. Arabayı durdurup telefonumu elimden almaya kalktılar. Halit sert bir hareketle polise kızdı ve polisten telefonu aldı. Şaşırmıştım. Nasıl bir polise böyle rahat davranıyor diye. Sonraları da anladım ki Yemen’de işler aşiret gücüne göre yürüyor. Herkesin bir aşireti olduğundan kimse diğerine bulaşmıyor. Çoğu zaman polisin işini aşiret liderleri yapıyor. Halid de telefonu bu şekilde alabilmişti.



İlerlerken yolda kenarda bir yerde durduk. Önümüzde ilginç bir manzara vardı. Ters bir huniye benzeyen otlardan yapılma bir Afrika çadırına benzer bir yapıya yaklaştık. Yanında ipten örülmüş bizdeki somyayı andıran hamak benzeri yapıya uzun bir zenci uzanmış yatıyordu. Ben manzarayı izinsiz çektim. Tabi ezilmişlikleri ruhlarına yansımış bu insanlar durumu hoş karşılıyorlardı. Ama refikimden fırçayı yedim “abi Avrupalı üstün ırk moduna girdin hemen. Adamı izinsiz çektin.” J Haklıydı ama ben de bu manzarayı bir daha yakalayamam diye düşünmüştüm.



Devam ettik ta ki Halid’in kasabasına gelen kadar. Yol üzerinde daha sonra çokça şahit olacağımız dimdik uzun ve engebeli ve Türkiye’de görmeye alışık olmadığımız dağlardan geçiyorduk.



Nihayet Halid’in kasabasına vardık. Eski bir Anadolu ilçesinin 1960’lardak halini andırıyordu. Farklı bir dünyaya geldiğimizi hissetmiştik. Evlerin mimarisi çok ilginçti. Sonradan da duyduğumuza göre Yemen evleri çok meşhurmuş. Dik bir yokuştan Halid’in evine doğru yol aldık. Yolda bir pazar yerinden geçtik. Geçtiğimiz yerlerde insanlar Türkler gelmiş diye olağandışı bir ilgi gösteriyorlar ve hal hatır soruyorlardı. Çok sık duyduğumuz Murat Alemdar artık bir kulak aşinalığı oluşturmuştu. Daha sonra da gördük ki orada Murat Alemdar olarak anılan Polat Alemdar bir parti liderinden çok boy boy her yerde fotoğraflarıyla şehri süslüyordu. Bazen Kurtlar Vadisi müzikleri dükkânlardan ve cep telefonlarından duyuluyordu.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Filiz Yıldız - 8 yıl önce
Alpaslan Hıcam, kaleminize sağlık... Anlatımınız oldukça güzel... Betimlemeler sanki insanı oralara götürüyor ve ne kadar şanslı olduğumu hissettiyor... Ne güzel bir ülkede yaşıyoruz... Temizliği biliyor ve temizliğin imanımızdan geldiğinin farkındayız.
Misafir Avatar
alp.fakılı - 8 yıl önce @Filiz Yıldız
teşekkürler filiz hocam...
Avatar
can istanbullu - 8 yıl önce
Alpaslan Bey
Yazınızı uzun soluklu olarak okudum..Elinize sağlık
Misafir Avatar
alp.fakılı - 8 yıl önce @can istanbullu
can dostum eksik olmayasın...
Avatar
akdağlı - 8 yıl önce
Alparslan hocam çok güzel bir gezi yazısı olmuş kalemine sağlık
Misafir Avatar
Alp.fakılı - 8 yıl önce @akdağlı
Teşekkürler hocam...
Avatar
Mehmet zeybek - 8 yıl önce
S.a.kalemine sağlık kardeş seninle beraber bizde gezdik.eşimle beraber okurken şunu farkettik rahman herkese yeryüzünde eşit fırsat imkanı verirken neden dünya üzerinde insanlar bu kadar birbirlerinden farklı alt ve üst konumlar oluşturmuşlar.bence tek ve önemli bir sebebi vardır.herkes seçtiği hayatı yaşıyor....
Misafir Avatar
alp.Fakılı - 8 yıl önce @Mehmet zeybek
aleyküm selam yengeye selam...
Avatar
Hasan YAYLACI - 8 yıl önce
"Yemen Ellerine Alpaslan Fakılı" başlıklı gezi türündeki yazınızı ilgi ve beğeniyle okudum.
Selamlar
Avatar
Serkan Şimşek - 8 yıl önce
Alpaslan Bey devamını bekliyoruz, çok güzel bir çalışma olmuş.
Misafir Avatar
alpaslan - 8 yıl önce @Serkan Şimşek
inşAllah hocam...
Avatar
Sevda Kızılkaya - 3 yıl önce
Kaleminize sağlık hocam... Gitmiş, görmüş kadar olduk